YÜREK IŞILTISI Bölüm 66

13 23 0
                                    

64

Usta ne derdi: Ders zili çalsın da evime gideyim diye düşünürsün. Yıllar ne ağır geçer. Şudur budur derdin vardır. Çok ağır geçiyor gibi gelir zaman sana. Oysa çok hızlı ilerlemektedir. Sonra bir de bakarsın. Yıllar ne çabuk geçip gitmiş dersin kendine. Üzülürsün. Zamanında çok şeyi kafama taktım. Yıllar, yaş geçti. Keşke keyif almayı bilebilseydim diye eleştirirsini kendini, sadece o anın tadını çıkarabilseydim diye; kaygısız, takıntısız ve vurdumduymaz olsaydım diye hayıflanırsın. İş işten geçmiştir, gençliğin güzel yılları bitmiştir."

Önceki günlere göre çok iyiydi Rabbani. Çünkü yakan ve kül eden yalnızlığını hissetmiyordu. Kurt ona sokuyor ve sıcaklığını veriyor, o da ona sıcaklığını veriyordu. İşte bu mükemmel bir his yaratıyordu onda. Kanında huzur veren bir ışık gezer gibiydi. Ve böylece her şey çok katlanılır ve hazmedilir hale geliyordu adeta.

Kurdun başını okşadı.

"Acıktın sen de, değil mi? Biliyorum biliyorum, dostum, dayanmalıyız. Orman üstümüze çullansa bile dayanmalıyız. Yarın bir şey buluruz umarım... " Kurt başını kaldırıp ona baktı neşeyle ve çenesini yaladı. Sonra başını onun dizine dayadı. Yakından bir kurdun uluması duyuldu. Kurt birden ayaklandı ve fırlayıp gözden kayboldu. Rabbani ona bağırmıştı; ama kurt bir şeye kapılmış gibiydi, aldırış etmedi, Rabbani sesleri dinledi, hiçbir ses seda yoktu dostundan, ona seslendi, yanıt alamadı. Uzun bir süre geçmişti, Rabbani kupasından sıcak su içti, ateşe odun attı, uykusu gelmişti çok, kurdu beklemek istiyordu; ama göz kapakları kapanıyordu. Son bir gayretle ateşe odun attı, sabaha çok vardı ve ateş sönmemeliydi, belki de bir daha geri dönmeyecekti, uykuya bıraktı kendini, gözlerinden yaşlar düştü. Yeniden yalnız olmak canını yakmıştı. Sanki büyük bir darbe yemiş gibiydi.

Gün aydınlığında kurt ortalıkta yoktu. Rabbani çevreyi gözleriyle şöyle bir taradı.

Anlaşılan kurda çok bağlanmış ve çok yumuşayıp eski vahşiliğinden uzaklaşmıştı.

Onu çok sevmesi de hata olamazdı ki, ona hiç kızamazdı, kendine de kızamazdı iş böyle oldu diye. Sonunda şöyle bir karara ve hisse vardı: O gerçek bir dosttu ve gerçek dostlar ne olursa olsun birbirlerini unutmazlardı. Öyle umut etmek, olaya bu açıdan bakmak içini rahatlatmıştı. Acaba geri döner miydi? Onu yaralı halde bırakmıştı ve günler sonra kurt onu bulmamış mıydı? O halde canını sıkmasına gerek yoktu. Kalbinde bir umut güneşi en güçlü biçimde parlamaya başladı ve o üzüntüyü ve iç sıkan hisleri bir anda yerle bir etti.

Bir saat boyunca ilerledi. Elini çabuk tutmalı ve bir an önce eve varmalıydı, o azimle ilerliyordu. Açlığı ileri safhalara gelmişti. Su şişesini çıkarıp susuzluğunu giderdi. Açlığı çılgın safhaya gelmeden yiyecek bulsa iyi ederdi. Kargaların sesini fark etti. Havada birçok karga vardı ve bir tarafa hücum etmişlerdi. Orada bir olay olduğunu anlamıştı. Kızağı orada bırakıp ilerledi. Kısa bir süre sonra ağaçların arasında kargaların bir at leşini yediklerini fark etti, gözleri sevinçle parladı ve hemen geri dönüp kızağını aldı. Sonra at leşinin yanına gelip alabildiği kadar et kesip kızağa yükledi. Sonra üstünü örtüp bağladı ve oradan uzaklaştı, karnı zil çalıyordu; ama bu moralle saatlerce ilerleyip eti öyle yese güzel olacaktı ve öyle yaptı.

Saatler sonraydı ve kar yağmaya başlamıştı ve Rabbani yorgunluktan geberecek gibiydi. Orada konaklamaya karar verdi. Nehir kenarındaydı. Yolu uzatmamak için karşıya geçmeyi planlıyordu yarın. Barınağını kurdu. Ateşini yaktı ve eti pişirmeye başladı. Karşıya nasıl geçecekti. Uygun bir çözüm bulmazsa tek çaresi ufak bir sal yapmaktı, onu ve kızağı taşıyacak kadar. En zorları aşmışken bu nehri mi aşamayacaktı? Gülümsedi ve içinde iyi düşünceler çoğalmaya başladı. Pişen etleri yedikçe keyfi kuvvetle yerine geldi ve kurtu düşünmeye başladı. Acaba başına kötü bir şey mi gelmişti? Neden gelmezdi ki? Neden onu yarı yolda bırakmıştı ki? Neden gelmediğini delice merak ediyordu.

İSA YERYÜZÜNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin