3

6.5K 497 196
                                    

🌌

Leda, U+U+D kuarktan oluşan ve elektirik yükü +1 olan protonun kütlesinin yaklaşık 76 katı olan katı enerjisini yeterli bulmayarak öfkeyle çalışma kağıtlarını dizdiği masayı yumrukladı.

Üç kuark kütlenin sadece %1.3'ünü kullanır iken geriye kalan %98.7'si kuarkların kinetik ve potansiyel enerjilerini oluşturuyor ancak Leda'nın üzerinde çalıştığı bu tehlikeli icat daha fazla enerjiye ihtiyaç duymaktaydı.

Zaman her şeyi değiştirmişti. Artık babası için yarattığı elementin enerjisinden daha fazlasına ihtiyaç duyacağı tehlikeli icatlar peşindeydi çünkü yeterince zırh üretmişlerdi. Stark kulesini dolduran yüzlerce zırh vardı. Hepsi farklı özelliklere ve ayrı kullanım alanlarına sahipti. Artık dünya için bir hayalden öteye gitmeyen akıl almaz icatlar yapıyordu, genç Stark. Büyülü parmaklarının değdiği mekanizmalar göz kamaştırıcı bir şekilde birleşiyordu çalışma katında.

Son icatı daha fazla tehlike arz ediyordu. Belki de dünya için büyük bir tehlikeyi inşa etmekte idi ancak sadece Tony biliyordu. Ayrıca bu tehlikeli icat Leda'nın büyülü parmakları arasında güvendeydi. Leda nasıl kullanması gerektiğini bilirdi. Hangi koşullarda, ne zaman, neden? Beyninde tüm ihtimalleri değerlendiren bir bölüm mevcuttu. Sonuçlarının ne olacağını hep bilirdi. Bu nedenle icatı için gerekli enerjiyi bulmaya çalışırken hevesli ama bir o kadar da kontrollü idi.

Çalışma katının büyük bir bölümünü kaplamakta olan bu icatın çalışma prensibine tam anlamı ile uymasının ve gerekli enerjinin sağlamasının ardından asıl kısmından yaklaşık dört santimetre boyutunda sıkıştırılmış bir mekanizma çıkmasını bekliyordu.

İnsanların, hatta insan kadar gelişmiş bir zihin yapısına sahip uzaylının bile sinir sistemine etki ederek hareketlerin kontrol edilebilmesine, istediği bilgileri almak adına bir robot gibi programlayabilmesine olanak sağlayan bir ses dalgası yayacak olan bu mekanizma yüzyılın buluşu idi.

Elbette Leda'nın dışında herhangi birinin elinde olması dünyanın sonu demekti ancak bu ihtimal Leda'yı yaptığı işten vazgeçirmemişti. Bu icatı bitirecek ve o mekanizmayı elde edecekti.

Gözleri avını izleyen bir avcı edâsıyla kısıldı. Hâlâ yapım aşaması tamamlanmamış olan icatı acele etmeden, birazdan avını yakalayacağını bildiğinden dolayı sabırla inceledi.

Leda derin bir düşünce fırtınası içinde sabırla rüzgâra karşı koymakta iken Bucky Barnes çalışma katına girdi. Steve'in şart koştuğu bir haftanın üç günü çoktan geride kalmış, Bucky o üç gün içinde koltukla seviyeli bir ilişki yaşayarak sürekli olarak oturmuş ve haberlerde yayınlanan bilim kongresini tekrar tekrar izlemişti. Bunun sebebi ise Leda'nın yaptığı konuşma idi. Bilim kongresinin yıldızı olmuştu. Tüm bilim insanları hayran bir şekilde genç Stark'ı dinlemekten başka bir şey yapamamış, teorisine karşı teori üretememişti. Bucky'nin yaptığı tek şey ise onu televizyondan izlemekti ama Steve'in ciddi olduğunun da farkındaydı, bu nedenle Stark kulesine gelmişti. Bir konuşma hazırladığı söylenemezdi. Zaten bir konuşma hazırlaması gerektiğini de düşünmüyordu ama belki de hazırlamalıydı. Ya kelimeleri doğru seçemez ise ya da söylemek istediklerini doğru aktaramayarak bir yanlış anlaşılmaya yol açarsa?

Kendisine ettiği küfürlere bir yenisi katılır iken kadınlardan anlamayan bir Steve'e dönüşmekte olduğu için evrene lanetlerini sunmaktan da çekinmedi. Tüm kadınlara karşı mı böyle olduğunu yoksa Leda'nın varlığı nedeniyle mi bu duruma düştüğünü düşünmeden edemedi ancak zihninde dolanan sorulara yanıt bulamadan bakışları Leda'ya takıldı.

Dikkatle, Bucky'nin ne olduğu hakkında tahmin bile yürütemediği cihaza bakıyordu. Bakışları garip bir parıltıya ev sahipliği yapıyor, insanı tedirgin eden bir duyguyu yansıtıyordu.

Bucky, onun ensesinde salaş bir şekilde at kuyruğu olarak toplanan saçlarını gördüğünde hasretle buruk bir gülümsemeyi dudaklarında misafir etti. Bu saç modeli ona annesini anımsatmıştı. Leda tam olarak Bucky'nin annesi gibi toplanmıştı saçlarını. Ensesinde, özensiz ve düzensizce birleştirilip aceleyle lastik takılmıştı. Birkaç tutam kolaylıkla lastikten sıyrılıp yüzüne düşmüş, güzel çehresini kusursuz hâle getirmişti.

Bucky, annesi hamur yoğurmadan önce aceleyle saçlarını böyle topladığını hatırlıyordu. O işinin başında yemeğini hazırlarken Bucky heyecanla annesine koşar ve yüzüne düşen tutamları onun kulağının arkasına sıkıştırıp yanağına ufak bir öpücük kondururdu. O zamanlar mutluydu, Bucky. Masumdu. Kıtlık olmasına, savaşın başlangıcının yakın olmasına rağmen mutluydu. Annesinin kollarına sığınırdı. Onun yumuşacık yanaklarını öper, ipek gibi saçlarını okşardı ama artık annesi onu korumak için burada değildi.

Şimdi ihtiyacı olan tek şey; Leda'nın kollarına, tıpkı annesinin kollarına sığınıyormuş gibi sığınmaktı ve yine o küçük, masum Bucky gibi hissetmekti. Çekinmeden onun saçlarını da kulağının arkasına sıkıştırmak ve yanağına ufak bir öpücük kondurmak istiyordu.

Buruk gülümsemesi, bedenine yayılan bir acıya dönüştü. Uzun zaman geçmesine rağmen hâlâ bazı şeyleri hâk ettiğini düşünmüyordu. O kadar ölüme sebep olduktan sonra mutluluk yaşamak ona doğru gelmiyordu.

"Bucky?"

Kendisine dönmüş olan bakışlar ile zihninde gezinen düşünce ve görüntülerden uzaklaşır iken üzerine çeki düzen vererek Leda'ya doğru yaklaştı.

"Leda." diyerek selâmladı onu. "Nasılsın?"

"Emin değilim. Kuleyi patlatmama saatler kalmış olabilir, ki saatler demişken yüz dokuz saatir uyumadım." Önemsiz bir şeyden bahsetmiş gibi omuz silkti. "Sen nasılsın?"

"İyiyim, yeterince uyudum ve senin de uyuman gerektiğini düşünüyorum."

"Belki sonra. Kendi uykusuzluk rekorumu kırmaya çalışıyorum."

"İnternette uykusuzluğun halüsinasyonlara sebep olduğunu okudum. Uçan timsahlar görüyor musun?"

Leda sanki bunu kontrol ediyormuş gibi etrafa bakındı. Kahkaha atmamak için dudaklarını birbirine bastırmaktaydı ve bu Bucky'nin izlediği en güzel şeydi.

"Hayır."

Bucky'nin dudaklarından ufak bir gülüş kaçtığında Leda da ona kahkahasıyla eşlik etti. Gerekli enerjiyi bulmaya çalışırken içine düştüğü stresten kurtulmak kendisine iyi gelmişti.

"Normal insanlar bu kadar uykusuz kalmaz, Leda."

"Ah, Bucky..." diye sızlandı, Leda. Ses tonu o kadar büyüleyiciydi ki, Bucky bir daha söylemesi için yalvarabilirdi. "Ben normal bir insan değilim."

"Özür dilerim." dedi, yeniden gülerken. "Ne kadar mükemmel olduğunu unutuyorum."

🌌

Barnes | My Precious Gem 🌌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin