🌌
[56. bölümden yirmi bir sene üç ay sonra]
"Benim yegâne mücevherim..."
Altın sarısı saçları, rengi güneşin odaya giren ışınlarını kıskandırırken, özenle yerleştirilmiş gibi kusursuz açıyla boynuna ve bedenine dolanmıştı. Odanın sıcaklığından dolayı kızarmış yanakları bir ressamın pembe rengini tablosuna sürttüğünde aldığı o en yumuşak tona sahipti. Bal rengini andıran gözleri kendi okyanusuna bir damla katarken dudaklarında huzurlu bir gülümseme vardı.
Leda'nın varlığının Bucky'nin üzerindeki etkisi öylesine mucizevîydi ki, Bucky nefesini tutarak izliyordu güzel eşini. Kalbinin sınırlarını hırçın bir okyanusun köpüren dalgalarını kayalara vurması gibi kendisini hırpalayan bu sonsuz aşk adamın gözlerindeki okyanusu canlandırıyordu. O derin mavi gözleriyle kadını izlerken kırmızı dudaklarını yalamadan edemedi. Ardından o kırmızı dudaklar sıcak tene dokundu.
Zırhlarla çalışırken ufak yaralar olmuş parmaklarından başlayarak dudakları yavaşça omzuna doğru çıkıyordu. Kadını deli edecek bir yavaşlıkla yapıyordu bunu. Nefes alışverişlerinin derinleştiğini ve kalp ritminin hızlandığını duyarak zevkle devam ediyordu.
Öpücükleri Leda'nın omzuna ulaştığında daha sulu bir hâl almıştı. Dudakları teninde daha uzun duruyor, aynı zamanda ciğerlerini her seferinde onun kokusuyla doldurup sıcak nefesini öptüğü yere veriyordu.
"Bucky."
Leda göğsünü derin bir nefesle şişirip yavaş öpücüklere daha fazla tepkisiz kalamayarak metal kolu tutarak onu kendi hizasına çekti. Dudakları teninden çok ruhuna dokunduğundan kendine hâkim olamayacağı bir sınıra geliyordu.
"Hm?"
Bucky ne yaptığını ve neye sebep olduğunu çok iyi bilerek sırıtırken mırıldandı meraklanmış gibi.
Leda onun oyununa düşmeyecekti. Yine de gülerek metal kolunun yataktan aldığı desteği kesip Bucky'nin göğsünü kendisiyle birleştirip o delirmesine sebep olan kırmızı dudakları kendi soluk pembe dudaklarıyla kapattı. Nefes almasına gerek yokmuş gibi, zaten ihtiyacı olan nefesi Bucky'nin dudaklarından sağlıyormuşçasına kendisini ona kaptırmıştı. Geçen seneler ikisinden hiçbir şey götürmemişti.
"Seni seviyorum, hayatım." diye fısıldadı adamın dudaklarına. "Tüm kalbimle ve her şeyden çok."
Bucky duymaktan asla sıkılmayacağı cümleleri tekrar işitti. Metal parmakları sarı tutamların arasında dolaşırken gerçekten mücevher gibi asla değişmeyen güzel eşini hayranlıkla izliyordu. Leda'ya olan aşkını anlatmak için kelimeler yeterli olmasa bile konuştu.
"Seni öyle çok seviyorum ki, Leda..." Hafiften uzamaya başlamış kahverengi saçları kadının yüzünü gıdıkladığının bilincinde devam etti. "Benim yegâne mücevherim Leda."
Güne birbirlerinin kollarında başlamak her seferinde aynı heyecanı yaşatıyordu. Yatağa gömülen bedenlerini kaldırmak istememelerine sebep oluyordu. Böylesine huzurla ve mutlulukla uyanmışken ne Leda, Bucky'nin kollarından ayrılmak ne de Bucky, Leda'nın kollarından ayrılmak istemezdi zaten.
"En sevdiğim Stark, benim büyük kızım- Siktir!"
"CLİNT!"
☄️
"Tek bir devlet kurmaya çalışmıyoruz. Sadece tek bir düzen oluşturmaya çalışıyoruz. Elbette dünyada asırlardır var olan kültürler aynı kalacak. Her ülke, her ırk, tüm insanlar kendi atalarına, inanmak istediklerine ve gelenek olarak yaptıklarına bağlı kalacak. Biz sosyal farkı kaldırmak istiyoruz. Ekonomik farkı. Herkesin aynı şartlara sahip olmasını! Hâlâ her ülkenin adalet sisteminde kendilerine özgü gelenekler eşliğinde birkaç değişiklik bulunsa bile tüm dünyanın belli başlı adalet kurallarına uyumasını bekliyoruz. Bir geleceğimiz olması için dünyayı temizlemek zorundayız yoksa kesinlikle kurtarılacak bir dünya kalmayacak."
Doherty, ikiziyle, en büyük projelerini kamuoyuna sundukları gibi oldukça geniş olan ailesine de sunarken heyecanlanmadan edememişti. Babasına çektiğinden sessiz ve sakinlikten keyif alıyordu ama projesi söz konusu iken kendisini tutamamıştı. Projeyi güzelce açıklayabildiğini umut ederek soluklanırken onun sözünü annesinin kopyası olan ve kardeşinin aksine heycanlı olsa bile bunu yansıtmayan Bronya aldı.
"Dünya bir süreliğine kapalı! Tarihî eserler dışında; buna Steve Amca, Thor Amca ve babam da dâhil, her şeyi yıkacağız." Annesi Leda'nın sürekli yaptığı espriyi dile getirip herkesi güldürürken devam etti. "Stark robotları eşliğinde dediğim gibi, tarihî eserler ve o seviyeye yakın yapılar dışında tüm evler ve binalar yıkılacak. Sosyal statü olmaksızın herkes standart bir eve sahip olacak. Bu çevre ve atmosfer temizliğinde büyük bir rol oynayacak. Düzensiz inşa edilmiş tüm o binalar yerine daha fazla yeşil alana sahip olacağımız ve eşitliğin sağlanacağı yapılar olacak. Depremin baş sorun olduğu ülkeler de buna göre şekillenecek. Artık doğal afetler bir sorun olmaktan çıkacak çünkü dünyayı buna göre düzenleyeceğiz. Geçmişimizden ders çıkarıp neresi sorunlu ise o bölgeyi inşa ederken bunları göz önünde bulunduracağız. Ayrıca insanların inançlarına da saygı duyarak dinî yapılarını ve mezarlıklarını koruma altına alacağız.
Tabii projemize karşı çıkıp dünyada kalmak isteyen insanlar var. Projemize destek verenler inşa ettiğimiz uzay istasyonlarında bir süreliğine misafir olacak. Uzayda, hatta ayda konaklama şansları olacak. Dünyada kalmak isteyen insanlar ise kendi ülkelerinde başka bir alana yerleştirilip küçük gruplar hâlinde ömürlerini burada tamamlama şansına sahip olacak. Gerçi zaten geri dünyamıza döneceğiz fakat hiç ayrılmak istemeyenleri kanunlar ile götürebilmemize rağmen saygı göstererek burada kalmalarına izin vermeyi düşünüyoruz. Biz projemizi yürürlüğe koyarken onlar da canlı şahitlerimiz olacak. Projemizin ilk adımı Amerika'da atılacak ve şaşırılacak biçimde Kuzey Amerika'nın tamamını boşaltıyoruz."
Leda'nın dünyayı değiştiren icadı olan Proje 66D6'yı yarattığı yaşlarda çocukları annesinin izlerini takip ederek cidden dünyayı değiştiriyordu.
"Kahramanlara ihtiyaç duyulmayan bir dünya projesi gibi geliyor kulağa." diye yorumunu dile getirdi, Peter.
"Dış tehditlere karşı ihtiyacımız olacak elbette ama genel olarak haklısın, Peter Amca." diye cevapladı, Doherty. Yüzüne hafiften bir hüzün yayılmıştı. "Ama böylece kahramanlar kendi hayatlarını yaşayabilecek ve büyük fedakarlıklar yapmak zorunda kalmayacaklar."
Kendilerini kahraman olarak görmeyen ama kahraman olan iki ebeveynin çocukları olduklarından ve kahramanlarla dolu kocaman bir ailenin içine doğduklarından Bronya ve Doherty'nın 'o' hissi biliyorlardı.
Kahramanların nasıl sürekli diğer insanları kurtarmak için gittiklerini, hayatlarını tehlikeye attıklarını, bu yolda savaşırken aile bile edinemediklerini, sevdiklerini kaybettiklerini ya da onlara zaman ayıramadıklarını biliyorlardı. Elbette kendi anne ve babaları onları ihmal etmemek için ellerinden gelenin fazlasını yapmaya çalışmışlardı. Özel günlerde orada bulunmak, onları yalnız bırakmamak adına büyük bir çaba göstermişlerdi. Onlar savaşta olsa bile aileleri kocaman olduğundan her daim amcalarından ya da teyzelerinden biri, büyükbabaları ya da yakın dostlarından bazıları orada olurdu. Yine de Bronya ve Doherty hayatlarının çoğunu ekran başında haberleri izleyip acaba ailemizden birinin kötü haberiyle karşılaşır mıyız korkusuyla geçirmişlerdi. Ailelerinin içinden bazı kişilerin bu savaşlar arasında koşuştururken kendi ailelerine, çocuklarına sahip olamamalarına şahit olmuşlardı. Bu nedenle güvenli bir dünya kurmak, yeniden oluşturabilmek kendileri için çok ama çok önemliydi. Kendi aileleri ve gelecekteki kahramanların aileleri için bunu yapmak zorunda hissediyorlardı.
Dünyayı tamamen boşalacaklardı. Baştan dizayn edecek ve tertemiz bir dünyaya geri adım atacaklardı. Başka gezegenler vardı elbette yaşanacak ama kendi aileleri bu dünya için yüzlerce savaşa girmişken kendileri de burayı terk etmek istemiyorlardı. Sadece ailelerinin savaşmaya değer buldukları bu dünyayı düzeltmek ve hâlâ savaşmaya değer olduğunu göstermek istiyorlardı.
"Gerçekten dünyayı değiştirecekler."
Fazlasıyla etkilenmiş gözüken Sam'den çıkmıştı bu sözler. Açlık, kuraklık ve pis hava olmadan tertemiz bir dünyaya kucak açıp sırt çantasıyla gökyüzünde dolaşırken tertemiz havayı içine çekmek için sabırsızlanıyordu.
"Benim dünyamı değil." diye fısıldadı, Bucky. Bakışları sırtını ona yaslamış güzel eşinde, yegâne mücevherinin üzerindeydi. "Çünkü benim dünyam sensin, Leda."
🌌
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barnes | My Precious Gem 🌌
FanfictionAvengers kulesine bir Stark yetiyordu. Zekâsıyla, egosuyla, şikayetleriyle ve durmayan çenesiyle bazen fazla bile gelmekteydi. Onun kadar zorlu bir insan, kendi genini taşıyan birinden başkası olamaz. ☄ Metal kollu adam, kalbinin sınırlarını hırçın...