🌌
"Günaydın, Clint."
"Günaydın, Leda." diyerek aynı şekilde karşılık veren Clint hazırladığı tostu işaret etti. "İster misin?"
"Hayır, sana afiyet olsun."
"Genelde bu saatlerde gelmezdin."
Hafif bir baş hareketi ile onayladı, Leda. Bir düzen oturtmuş olması, ki Avengers'ın sarsıcı ve beklenmedik savaşlarının arasında bir düzen oturtmak epey gayret gerektiriyor, aniden çıkıp gelmelerinin garipsenmesine yol açıyordu.
"Wanda'yı görmem gerekiyor. Sonra Bucky'i alıp gideceğim."
"Bucky'le ne yapacaksın ki?"
"Önemli bir şey değil." diyerek omuz silkti fakat zihninde diğerlerine söyleme zamanının gelip gelmediğinin tartışmasını yapıyordu. "Sonra görüşürüz!"
"Görüşeceğiz! Çünkü bana yemek sözün var."
Leda mutfağı terk etmeden önce her daim ona yemek sözü olduğuyla ilgili söylendi. O sözlerin hepsini tuttuğuna emindi fakat nasıl oluyorsa sürekli yenileniyordu.
"Oh." Asansör kapısından çıkmak üzere iken neredeyse Leda'ya çarpacak olan Wanda şaşkın bir şekilde geriledi. "Ben de tam seni görmeye geliyordum."
Rahat bir tavırla omuz silken Leda, ondan hızlı olduğunu söyleyerek ufak bir gülümseme takındı. Geçen gün yaşanan olayı sadece birkaç saatliğine düşünmüş ve ardından aklına bile gelmemişti ancak kendisinin aksine Wanda daha duygusaldı. Bu durumu daha fazla düşüneceği, hatta aklından çıkmasının mümkün olmadığını biliyordu.
Buraya aralarında bir sorun olmadığının altını çizmek için gelmişti. Yaşanan ufak gerginlik Leda'nın rutinleri arasına girmiş bir durumdu. Haftada birkaç kez gerginlik yaşamaktaydı. Stark Endüstrileri çalışanlarıyla, babasıyla, bilim kongresine katılan insanlarla, bazı zamanlar Friday'le... Kısacası Leda için gerginlik gün içinde belirli miktarda içilmesi gereken su gibiydi ama onun aksine Wanda gerginlikten pek haz eden bir insan değildi. Bu şeyleri ciddiye alıyordu ve henüz iki gün geçmesine rağmen Leda ile aralarında bir sorunun var olduğu konusunda üzülmüştü.
"Geçen gün olanlar yüzünden seni kırdıysam özür dilerim, Leda. Gördüklerimi sindirmekte zorlandım ve bir a-"
"Sorun değil, bebeğim. Büyük bir güce sahipsin ve dehşet verici şeyler görüyorsun." Ufak gülümsemesi genişledi. "Seni anlıyorum."
Wanda sonunda rahat bir nefes alarak onun gülümsemesine eşlik etti. İkisinin de birbirleri dışında dostu yoktu. Yeni dostlar edinmekte başarılı da değillerdi. Bu nedenle birbirlerine sıkıca bağlanmışlardı.
"Peki... İcatı ne yaptın?"
"Olduğu yerde duruyor."
"Başına belâ alacaksın."
"Yeniden mi demek istedin?" diye sorguladı, Leda. "Çünkü başımın belâdan kurtulduğu yok."
"Evet, yeniden başına belâ alacaksın ve ben sana yardımcı olmak için arkanda duracağım."
"Biliyorum."
Wanda mahçup bir şekilde kollarını kaldırdığında itiraz etmeyen Leda ona sıkıca sarıldı. Wanda'nın saçlarından yayılan orkide kokusuyla onun yeni yıkandığını anladı. Hatrı sayılır derecede uzun zaman sonra aynı kokuyu taşıyan Carissa'yı yâd ederek kollarını çekti. O sırada gözüne takılan şey, asansör kapısına yaslanmış olarak sessizce onları izleyen Bucky idi. Ne ara geldiğini ve oraya yaslandığını anlamamıştı bile. Hâlâ Winter Soldier yeteneklerini kullanıyordu demek ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barnes | My Precious Gem 🌌
FanfictionAvengers kulesine bir Stark yetiyordu. Zekâsıyla, egosuyla, şikayetleriyle ve durmayan çenesiyle bazen fazla bile gelmekteydi. Onun kadar zorlu bir insan, kendi genini taşıyan birinden başkası olamaz. ☄ Metal kollu adam, kalbinin sınırlarını hırçın...