🌌
"Sadece on yedi dakika tutuklu kaldım ve hayranlarım şimdiden ağlamaktan perişan mı oldu?"
Söylediklerinin aksine sesinde ya da yüzünde hiçbir duygu barındırmayan Leda Stark her daim olduğu gibi tüm sıkıntılarını alaycı tavrının arkasına profesyonel şekilde saklıyordu.
"Ne acıklı ama... Senin de hayranlarımdan biri olman beni çok şaşırttı, Hank."
"Senin saçmalıkların için aramadım, Stark."
"Beni aradın ve sana bir şans vererek değerli zamanımı harcama zahmetini gösteriyorum. Bu nedenle saçmalıklarımı, ki dünyada benim zekâmın üstünde sadece bir kişinin bulunmasından dolayı söylediklerimi saçmalık olarak görmeni kıskançlığına veriyorum, dinlemek zorundasın."
Telefonun ucunda bulunan, kendisi gibi bilim dallarında fazlasıyla ilerleme kaydetmiş olan üstün zekâlı adamın öfkeli homurtusunu dinlerken aracının direksiyonunu sola kırdı. Tıpkı babası ve büyükbabası gibi Henry Hank Pym ile araları iyi değildi. Hiçbir zaman da olamamıştı. Leda onun çalışmalarını takdir ediyordu ancak asla onun çalışmalarının, kendi çalışmalarının önüne geçmesine olanak sağlamıyordu.
"Şimdi..." Göğsünü şişiren bir nefesle yorgun kaslarını oynattı. "Ne için aradığını söyle."
"Dünyanın belirli bölgelerinden yapısı bozulmuş elektromanyetik dalgalar tespit ettim. Bu dalgalar aynı zamanda DNA yapısını da bozabilme ihtimali taşıyor. İyonlaştırıcı radyasyon izine de rastladım. Durup bu kadar tehlike arz eden bir olayın kimin başının altından çıkabileceğini düşündüm ve aklıma siz Lanet Stark'lar dışında bir cevap gelmedi."
"Bunu senin söylüyor olman o kadar ironik ki, Hank..."
"Pym Parçacığı'nın yarattığı tehlikenin farkında olduğum için tüm serumları yok ettim."
"Kiminle konuştuğunun da farkında mısın? Çünkü serumları yok ettikten iki sene beş ay sonra parçacıkları yeniden ürettiğini biliyorum ve şu an kullandığını da. Senin şu adamın adı neydi? A-"
"Sen- Nasıl?"
"İsviçre'nin Cenevre şehrinde yapılan bilim kongresini hatırlıyor musun? Kuantum Mekaniği hakkında güzel bir tartışma çıkarmıştık."
"Bilgilerimi mi çaldın?"
"Hayır. Eğer isteseydim satın alırdım."
"Benden alamazdın! Bu nedenle çaldın-"
"Halka açık wifi bağlantısı kullanmaman gerekirdi, Hank. Bu benim suçum değil. Gittiğim her bölgeyi taramakla görevli bir yapay zekâya sahibim." Hattın ucundan gelen alaycı sese karşı açıklama yapmasının bir şeyi değiştirmeyeceğini fark ederek güldü. "Aslında... Sen 'Asla bir Stark'a güvenme.' kuralına sıkı sıkıya tutunmaya devam et."
"Ne yarattığını söylemen karşılığında sana yardım etmeyi plânlıyordum, Stark ama... Bunu hâk etmiyorsun!"
"Aynı zamanda ihtiyaç da duymuyorum." Aracını garaja koymak yerine Avengers kulesinin önüne çekerken aramayı sonlandırmak adına elini kulağına götürdü. "Duysaydım da geleceğim kişi sen olmazdın. Herneyse! Ben meşgul bir kadınım. Kendine iyi bak ve şu adamına da sahip çıkmayı unutma. Birinin üzerine basmasını istemezsin değil mi?"
Yüzüne yerleşen alaycı gülümsemesi eşliğinde aramayı sonlandıran kadın aracından çıkıp kulenin etrafında bulunan mekânlarda oturarak pusu kurmuş basın ordusunu ayaklandırmadan içeriye girdi.
Yıkanması gerektiğini kendisine hatırlatan yağlı saçlarını geriye atarak uyuması gerektiğini de unutturmayan kaslarına renkli küfürlerini armağan etti. Parmak uçlarında rahatsız edici bir his bırakan yıpranmış saçlarına dokunmayı kesip elini indirirken asansörün yanında kollarını göğsünde birleştirmiş Bucky ile karşılaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barnes | My Precious Gem 🌌
FanfictionAvengers kulesine bir Stark yetiyordu. Zekâsıyla, egosuyla, şikayetleriyle ve durmayan çenesiyle bazen fazla bile gelmekteydi. Onun kadar zorlu bir insan, kendi genini taşıyan birinden başkası olamaz. ☄ Metal kollu adam, kalbinin sınırlarını hırçın...