🌌
[56. bölümden altı ay sonra]
"Lavender's blue, dilly, dilly. Lavender's green. When I am king, dilly, dilly. You shall be queen. Who told you so, dilly, dilly? Who told you so? 'Twas my own heart, dilly, dilly. That told me so..."
Bucky Barnes için uyanmanın en güzel iki şekli mevcuttu. Birincisi, yegâne mücevherinin gül kurusunun sahip olduğu o soluk pembe renkli sıcak dudaklarının kendi soğuk tenine dokunmasıydı. İkincisi ise bu güzel sabaha uyandığında olduğu gibi onun hülyalı sesinin kulağında yankılanması idi.
"Lavender's green, dilly, dilly. Lavender's blue. If you love me, dilly, dilly. I will love you."
Ancak bu hülyalı ses ile uyanmak diğer sabahlara uyandığı kadar güzel gelememişti çünkü yegâne mücevherinin uyuyor olması gerekirdi.
Duvarı kaplayan camlar karartıldığından dolayı odaya hiçbir güneş ışığı ulaşamıyordu ama Bucky hemen yanında duran telefonundan saatin henüz yeni yedi olduğunu öğrenmişti ve yegâne mücevheri bu saate ayaktaydı.
Elbette, Bucky Barnes'ın yegâne mücevheri Leda Stark Barnes'ın bu saate ayakta olması şaşırtıcı bir ayrıntı değildi. Tabii eskiden olsaydı... Çünkü eskiden kendi istediğiyle, işleriyle uğraştığından dolayı uyumaz ve ayakta olurdu. Şimdi ise aileye yeni katılan iki minik üyenin gece yarattığı kargaşa sebebiyle kendi isteği olmaksızın ayaktaydı ve Bucky bundan hiç hoşnut olmamıştı.
Henüz birinci ayı yeni tamamlıyorlardı. Plasentanın rahimden ayrılmaması ya da aşırı kanama gibi sorunların oluşma ihtimaliyle karşılaşıp riskli bir doğum atlatan Leda doğumdan sonra birkaç rahatsızlık daha atlatmıştı. Bu nedenle bolca dinlenmeye ihtiyacı vardı. Herkes onun dinlenmesi için gerekli adımları atmış olsada Leda kendisine aynı çabayı göstermiyordu.
"Let the birds sing, dilly, dilly. And the lambs play. We shall be safe, dilly, di-"
"Hayatım?"
Bucky ayağa kalkarak odanın ortasına ilerledi. Yegâne mücevheri, güzel eşi tam anlamıyla ayakta uyuyordu. Sol kolunda oğlu, sağ kolunda ise kızı vardı. Onları uyumaları adına sallarken kendisi de belirli bir ritimle sallanıyordu. Gözlerini kapatmıştı. Bir anlığına Bucky gerçekten onun ayakta uyuyabilme yeteneğini kazanmış olmasından şüphe etti fakat Leda'nın dudaklarından 'Efendim?' anlamına gelen bir homurdanma çıktığında henüz o yeteneği kazanmadığını anladı.
"Neden ayaktasın?"
Metal kolu nazikçe eşinin beline dolandı. Onun kollarında yatmakta olan ikizlerin gözleri ise büyük bir arayıştaydı. Şu anlık sadece 25-50 cm mesafede var olan cisimleri ve kişileri görebiliyorlardı. Yani Bucky onların görüş açısındaydı.
"Gece Doherty ağlamaya başladı ve Bronya'yı da uyandır-"
Bucky, eşinin dudaklarına ufak bir öpücük bırakarak devam etmesine izin vermedi çünkü neredeyse her gece aynı olay yaşanıyordu. Doherty ağlıyor, Bronya bu sebeple uyanıyor ve tüm gece gözlerini bir saniye olsun kapatmıyorlardı.
Bir şey söylemeden önce ikizleri nazikçe eşinin kollarından alan Bucky, onları ilk üç ay boyunca yatak odalarında durması konusunda anlaştıkları beşiklere bıraktı.
"Birazdan babanız sizinle ilgilenecek, tamam mı?"
Oğlunun üzerini örtüp kızının tatlı tulumunu düzelttikten sonra kucağında ikizler olmamasına rağmen olduğu yerde sallanan eşinin bedenini kendisine çekti. Gerçek eliyle odanın ısısından dolayı kızarmış yanaklarını okşadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barnes | My Precious Gem 🌌
FanfictionAvengers kulesine bir Stark yetiyordu. Zekâsıyla, egosuyla, şikayetleriyle ve durmayan çenesiyle bazen fazla bile gelmekteydi. Onun kadar zorlu bir insan, kendi genini taşıyan birinden başkası olamaz. ☄ Metal kollu adam, kalbinin sınırlarını hırçın...