40

3.3K 257 130
                                    

🌌

"Bayan Stark! İnsan deneyleri yapmanızla ilgili çıkan haberlere karşı neden sessiz kaldınız? Bu doğru olduğu anlamına mı geliyor?"

"Basın toplantısı yapacak mısınız, Bayan Stark?"

"Gittiğiniz son görevde tuzağa düştüğünüz doğru mu?"

"Açtığınız hayvan barınaklarının da kapatılacağı söyleniyor. Buna izin mi vereceksiniz, Bayan Stark? Suçlamaları kabul ediyor musunuz?"

"Ekibin yarısı nerede, Bayan Stark? Babanız Tony Stark nerede?"

Bucky Barnes metal koluyla koruma altına aldığı bedeni araca doğru yönlendirir iken muhabirleri de yolundan çekiyordu. Normalde berrak bir denizi anımsatan mavi gözleri kısılmış, o denizin derinliklerinde saklı tehlikeyi açığa çıkardığını belli edercesine kararmıştı. O bakışlarla karşılaşan çoğu muhabir bir soru daha sormaya cesaret edememişti ancak bazıları oldukça ısrarcıydı, belki de yaşamlarına hiç önem vermiyorlardır.

Eğer Bucky, Leda'yı ayakta tutma görevini üstlenmemiş olsaydı onları kolayca susturabilirdi ancak kadının uyanmasının üzerinden sadece dokuz dakika geçmişti. Hiç konuşmamıştı, ki konuşabilecek gibi de görünmüyordu. Her daim düşünceli olan, yeni icatlar bulduğunda büyüleyici bir ışıltıyla parlayan kahverengi gözleri ise boştu ve bu Bucky'nin canını en çok yakan şey olmuştu.

"Bayan Stark! Bayan Stark, lütfen, bir dakika." diye bağıran genç muhabir diğerlerinin arasından sıyrılmaya çalıştı. "Ben sizin büyük bir komplo içinde olduğunuzu düşünüyorum! Bu ülke, bu dünya için yaptıklarınızdan sonra son zamanlarda yazılanlar inanılması zor olaylar. Avengers'ın kaybolması ve sizin bu iftiralarla karşılaşmanızın arasında bir bağlantı var mı? Bunları kimin yaptığını biliyor musunuz?"

Bucky'nin yönlendirmesi sayesinde yürüyebilen Leda o an durdu. Ruhsal olarak büyük bir acı içinde idi. Fiziksel olarak ise tüm kasları sızlıyordu. Gözlerini açık tutmakta bile zorlanmasına rağmen sonunda duyduğu mantıklı soruları cevaplama isteği hissetmişti ya da bir mesaj gönderme, intikam alma tutkusu ona güç vermişti. Bakışları genç muhabiri buldu. Ne kadar kötü göründüğünden emin değildi ama genç adamın ifadesine bakılırsa düşündüğünden de berbat olmalıydı.

"Leda..."

Bucky endişeyle ismini söylediği sırada ciğerlerini zorlukla aldığı oksijenle doldurmuştu. Bedenine dolanmış metal kol daha sıkı bir tutuş gerçekleştirmesine tepkisiz kaldı çünkü adamın endişesinin farkındaydı. Yapabilecekleri konusunda kendisinden bile şüphe eden Leda onu anlıyordu da ama intikam duygusu ruhunu yavaşça tüketmeye başlamış iken kimsenin karşısına çıkmaması en iyisi olacaktı.

"Bunları kimin yaptığını bilmiyorum." dedi. "Ama her kimse, ona bir mesajım var."

Havada uçuşan sorular ve aynı anda konuşmalarından dolayı oluşan rahatsız eden gürültü kirliliği aniden son buldu. Tüm dikkatler kadının üzerine toplanmıştı, sanki dudaklarından çıkacak herhangi bir kelime dünyanın kaderini belirleyecekti.

"Ben Leda Stark ve senden korkmuyorum ama senin aynı şeyi benim için söyleyemeyeceğini biliyorum. Çok ileri gittin. Yapmaman gereken şeyler yaptın. Kendini öldürsen iyi olur çünkü seni bulduğumda bunun için yalvarmanı dinlemek istemiyorum. İstediğim şey; savaş ve kan. Ek olarak cesedin... Artık hedefimdesin. Bu durumda tanrılar bile sana yardım edemez."

"Beş dakika ortadan kayboldunuz ve bu dünyayı ayağa kaldırmaya yetmiş."

Diye söylenen Clint mutfağa girip dakikalardır gözlerini ayırmadığı tabletini Bucky'e fırlattı. Diğer elinde tuttuğu dosyaları ise masaya bırakıp soğumuş kahvesini yenilemek için tezgâha ilerledi.

Barnes | My Precious Gem 🌌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin