🌌
"L-Leda."
Bucky, kucağında çok doğru bir yere oturan kadının belinde duran ellerinin tutuşunu sıkılaştırdı. Leda'nın konumu onu baştan çıkarmak için yeterli değilmiş gibi ek olarak boynunda dolaşan dudaklarla nefesi kesiliyordu.
"Aah."
Omuzlarına batan tırnakların yarattığı sızı, soğuk teni üzerinde tatlı bir sıcaklık oluşturan nefes ve çıplak bedenine sürtünen altın sarısı saçlar ile bir rüyayı yaşamakta olan Bucky sessizliğin içinde fazlasıyla net duyulacak şekilde yutkunur iken Leda'nın belinde duran ellerini çekerek çarşafı kavradı.
Kadının soluk pembe dudakları yukarıya yöneldi ve adamın arzu dolu derin bakışlarını kapatan göz kapaklarına ufak birer öpücük bıraktı.
"Çok fazla ses çıkarıyorsun, Bucky."
Fısıltıyla beraber sıcak, tatlı bir esinti de kulağına ulaştı. Zevkle kapanmış gözleri hafifçe aralandı. Yeni doğan güneşin gökyüzünde yarattığı renk cümbüşünü arkasına almış olan Leda paha biçilmez bir tabloyu andırıyordu. Ona ait her ayrıntı senelerce üzerinde çalışılarak, renkleri özenle seçilerek ve tek bir fırça dokunuşunu bile büyük titizlikle yerleştirilerek yapıldığı o eserleri anımsatıyordu. Gün geçtikçe değeri artan, insanların saatlerce inceleyerek yorumlamaya çalıştığı, herkesi büyüleyen... Kusursuz görünen ama kimsenin bilmediği kusurlarla insanları etkisi altına alan havasıyla etrafa ışık saçıyordu. Bucky ellerini bedene tekrar yerleştirmeye kıyamıyor, dokunduğu an kaybolacakmış gibi tereddütle onu izliyordu.
"Ve çok güzel bakıyorsun."
Dudakların hafifçe hareket edişi, sesin hayali andıran yumuşaklığı karşısında titreyen Bucky sırtını yataktan ayırarak Leda'ya sıkıca sarıldı. Kendi soğuk bedeni kadının cehenneme ait olan arzu dolu sıcaklığıyla buluştuğu an irkilirken başını, bir çocuğun başını annesinin göğsüne masum bir şekilde yasladığı gibi yaslayarak gözlerini kapattı. Huzur onun için tam olarak bu idi. Sevdiği kadının kolları arasında, annesinin kollarındaymışçasına güvende hissetmekti. Onun sıcaklığı ile ısınması, sevgisini hissederek göğsünün heyecanla kabarmasıydı. Kalp atışlarını dinleyerek uyuklamaktı. O kalbin kendisi için attığını bilerek uyuklamak...
"Bucky."
Leda'nın parmakları yavaşça saç diplerine uzandı. Kahverengi tutamlar yumuşacıktı. Kadının kuru ve yaralarla dolu parmakları arasından hafifçe kayan tutamların kokusunu tanımlayabilecek kadar yeterli ve iyi kelimeler sözlükte mevcut değildi.
İki kalp de birbiri için böylesine hızla atarken, bedenler birbiri için bu kadar büyük bir arzu duyarken ve ruhları kusursuz bir birleşimin kanıtıyken, sevgileri de dillere destan olmaya başlamıştı.
"İyi misin?"
Leda bedenlerini ayırmazken oldukça ateşli başlayan sabahlarının nasıl bu kadar masum bir hâl aldığını merak ederek sorgulamıştı.
"Oh, Leda... Benim yegâne mücevherim Leda." Bucky'nin hülyalı sesi kalbine işleyen kadın gülümsedi. "Senin kollarında iyi olmamam mümkün mü?"
Kadının gülüşüyle sarsılan omuzları metal kollu adamın bedenini de sarstı ama gülüşün yarattığı titreşimi göğsüne yaslı olduğundan dolayı hissetmişti. İnce titreşim, unutulmaz bir müzik yapıtına benzer bir sesin kadının dudaklarından dökülmesini sağlıyordu. Hafif bir gülüş. Kendisine özel bir konçerto.
Tanrım, diye düşündü Bucky. Tanrım, ne kadar şanslıyım. Eğer bu zamana kadar çektiğim tüm acının ödülü Leda ise, onu kaybetmemek için sonsuz bir acıya razıyım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barnes | My Precious Gem 🌌
FanfictionAvengers kulesine bir Stark yetiyordu. Zekâsıyla, egosuyla, şikayetleriyle ve durmayan çenesiyle bazen fazla bile gelmekteydi. Onun kadar zorlu bir insan, kendi genini taşıyan birinden başkası olamaz. ☄ Metal kollu adam, kalbinin sınırlarını hırçın...