🌌
"Size hayatımızı borçluyuz, Bayan Stark."
Görüntülü aramanın yansıdığı camı renklendiren kadının güler yüzü, parlayan gözleri ve mutluluk nedeniyle titreyen sesi Leda'nın aklına kazınır iken yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırarak kameraya yaklaştı.
Güler yüzlü kadının arkasında duran yaşlı adam, beyaz kaşlarının altında canlılıkla parlayan yeşil gözlerini gizleyen yaşları silerek konuştu.
"Sen olmasaydın..." Nefes darlığı çekiyor olmalı ki, yaşı düşünüldüğü zaman bu oldukça normal bir hastalıktı, duraksayarak öksürdü. "Marry şu an toprağın altında yatıyordu. Çok teşekkür-"
"Önemli değil, efendim. Teşekkür etmesi gereken benim! Bana güvendiniz ve kendimi, projemi kanıtlamam için şans tanıdınız."
Fazlasıyla yoğun geçen beş ayın ardından ilk etapta üzerinde çalıştığı kırk iki hastasını başarı ile tedavi eden Leda, bu başarısının meyvesi olarak kurtardığı insanların sevincini paylaşarak gecesini renklendiriyordu.
Tüm hastalarını kanserin son evresinde olan umutsuz insanlardan seçmişti. Onlara yeni bir umut olabilmek kendisi için tarifi olmayacak kadar güzel bir histi. Büyüleyici olduğu kadar riskli de olan projesinin altından hakkıyla kalkmak, hayatında yaptığı en zorlu eylemlerden biriydi. Beş aylık süreçte kendisine güvenen hastalarına çok şey borçluydu. Onların hayatını kurtarmıştı ancak halkın geri kalanı gibi ona güvenmek yerine, insan deneyleri iftiralarına inanıyor olsalardı; Leda kendini kanıtlama şansını elde edemezdi.
"Sana hediye göndermiştik!" Marry'nin annesi gözlüğünü düzelterek ekrana eğildiğinde kızının durumu için harap olan kadının kendisini toparladığını gördü, Leda. "Eline ulaştı mı?"
Sandalyesini sola doğru döndürerek Stark kulesinde bulunan ofisine şöyle bir bakan Leda, onlarca çiçeğe ve hediye paketine göz atarak güldü. Tüm hastaları minnettarlığını göstermek için ellerinde olan her şeyi ona göndermişlerdi ve Leda hepsini açamayacak kadar yorgundu. Çoğu paket hâlâ kuryenin bıraktığı şekilde duruyordu. Çiçeklerin çokluğu ve çeşitliliği ise ofisin içinde renk cümbüşüne ve koku patlamasına neden olmuştu. Birkaç saat önce eline ulaşan orkidelerin ve pembe hediye paketinin üzerinde yazan isimi gördüğü zaman onaylayarak ekrana döndü.
"Evet ama açma fırsatım olmadı. Keşke zahmet etmeseydiniz... Marry'nin sağlığına kavuşması benim en büyük hediyem!"
Marry'nin annesi itiraz ederek daha fazla şey yapmaları gerektiğini ve bunun sadece küçük bir hediye olduğunu, ki hediye paketi kocaman idi, savunarak yeniden teşekkürlerini sunmaya başladı.
Projenin birinci etabının bitmesinin üzerinden dokuz gün geçmişti ve bu günler içinde kırk iki hastasıyla birçok kez iletişim kurmuş, hediyeleri kabul etmişti. İkinci etap için fazlasıyla talep de almıştı. Bu beş ay olduğu gibi, uzun süre daha meşgul olacağının sinyalleri verilir iken Marry ve ailesi ile birkaç dakika sonra sıcak bir vedanın ardından görüntülü konuşmayı kapatmıştı. Herhangi bir hastasıyla görüntülü ya da herhangi bir şekilde konuşması saatler aldığı için tahmin ettiğinden fazla yorularak arkasına yaslandı ve başını geriye atarak sarkıttı. Bu sırada arkasından gelen kıkırdamayı işitti ancak omuzlarına çöken yorgunluk dönüp bakacak enerjiyi kendisinden almıştı. Aslında dönüp bakmasına gerek yoktu çünkü o kıkırtının ofisin içinde oluşturduğu yankının kulağına ulaşmasından yumuşak ve kusursuz ses tonunun kime ait olduğunu anlaması zor değildi. Zaten birkaç saniyenin ardından sandalyenin arkasından bedenine dolanan bir gerçek, bir metal kol ile sarmalanarak boynuna sıcak öpücükler kondurulmaya başlandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barnes | My Precious Gem 🌌
FanfictionAvengers kulesine bir Stark yetiyordu. Zekâsıyla, egosuyla, şikayetleriyle ve durmayan çenesiyle bazen fazla bile gelmekteydi. Onun kadar zorlu bir insan, kendi genini taşıyan birinden başkası olamaz. ☄ Metal kollu adam, kalbinin sınırlarını hırçın...