🌌
Tüm patlamaları, ateşlenen silâhları, son nefesini veren düşmanların acı dolu haykırışlarını ve bir de bulunduğu mekânda deprem etkisi yaratan kızına ait öfkeli bağırışı duyan Tony Stark gözlerini araladı.
Tavana yerleştirilmiş yoğun ışıktan rahatsız olarak başını sola çevirdiğinde Clint Barton'un cesediyle karşılaştı. Kendi silâhıyla vurulmuş olan dostu göğsünde bulunan yedi ok ile kanlar içinde yerde yatıyordu. Cesetten uzaklaşmak için ani bir hareketle ellerini yere koyarak ayaklandığında ise karşısında kızı duruyordu. Zırhının baş kısmını devre dışı bırakmış, yüzünde yorgun olduğunu belli eden bir ifadeyle kendisine bakıyordu.
"Seni kurtardım, baba."
Tony yerde bulunan cesetlere rağmen birkaç adımda kızına ulaştı. En son neler olduğunu hatırlatmakta zorlanıyordu ancak sığınakta karşı karşıya geldiği kişi gerçek ise kızının çok zor bir süreç geçirdiğini tahmin ediyordu.
"Önce ben seni kurtarmıştım, kraliçem."
Leda'nın dudaklarında küçük bir gülümseme yer edinirken bir patlama sesi daha duyuldu. Bu seferki patlama daha kuvvetli ve daha hasar verici idi. Yerküre sarsılırken mekânı dolduran eşyalar bulundukları konumdan birkaç santim kaymıştı.
"Buradan çıkmalıyız." diye bildiren genç Stark iletişim cihazına dokundu. "Steve, sol kanatta bulunan kapıda toplanın."
"Steve?"
Çatılan kaşları eşliğinde kısık bir ses tonuyla sorguladı, Tony. Kızının Steve'e adıyla seslendiğini hiç duymamıştı. Görev sırasında 'Kaptan' diye seslenir, normal bir zaman diliminde ise 'büyükbaba' demeyi tercih ederdi.
"Ark reaktörünü almışlar, arkamda dur."
Uyarısını yapan kızının ardından gitmek yerine arkasına dönen Tony dostunun, ekip arkadaşının cesedine baktığında Leda onun duraksamasına karşı öfkeyle soluyup kolundan tuttu.
"Onun için yapabileceğimiz bir şey yok, baba."
Tony kaşlarını çatarak yeniden kızına döndü. Clint Barton'un cesedine bakan kahverengi gözlerinde hiçbir duygu yoktu ve bu normal değildi. Ekip içinde Clint ile en çok vakit geçiren kişi kızıydı. Ona yemekler yapar, sohbet eder, ok atışı konusunda meydan okur ve ekibin geri kalanına pis şakalar yapmak için teşvik ederdi. Onun için yapabilecekleri hiçbir şey bulunmuyor olabilirdi ancak Tony kızını tanıyordu ve Clint'e yakışır şekilde veda edebilmek adına cesedini alacağını biliyordu ama Tony Stark karşısında duran kişinin kendi kızı olmadığını da biliyordu. Bunu fark etmesi için iki küçük ayrıntı yeterli olmuştu. Bu nedenle dostunun cesedine saplanmış oklardan birini çekerek Leda Stark gibi görünen ama olmayan, muhteşem klona karşı silâh olarak kullandı. Kanlı okun ucu onun boynuna değiyor, minik bir ter damlasının aşağıya süzüldüğü yeri kırmızıya boyuyordu. Yine de keskin tarafı onun tenine dokundururken adamın kalbinde bir acı oluşuyor. Sebebi ise görünüşü idi.
O gerçek Leda Stark değildi, kesinlikle değildi! Karşısında duran eşi benzeri olmayan, zeki, güçlü ve biricik kızı değildi ama onun görünüşündeydi. Aynı görünüş, aynı bakış ve gülüş...
"Dersine iyi çalışmamışsın. Görünüşüne on üzerinden dokuz buçuk verebilirim ama davranış. I-ı. Sınıfta kaldın. Belki de hiç konuşmamalıydın."
"Oh, ne olduğumu anladın demek..."
"Elbette. Kiminle konuştuğuna bir bak. Bu oyunlara aldanmam için IQ seviyemin %71 oranında düşmesi gerekiyor. Şimdi, asıl soru; kızım nerede?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barnes | My Precious Gem 🌌
FanfictionAvengers kulesine bir Stark yetiyordu. Zekâsıyla, egosuyla, şikayetleriyle ve durmayan çenesiyle bazen fazla bile gelmekteydi. Onun kadar zorlu bir insan, kendi genini taşıyan birinden başkası olamaz. ☄ Metal kollu adam, kalbinin sınırlarını hırçın...