🌌
"Hükümetin hakkında çıkaracağı yakalama kararını geri çekmesi için ne yaptın?"
Leda Stark, verecekleri akşam yemeğine daha çok olmasını fırsat bilerek kafa toplamak için çıktığı gezintinin ortasında Matt Murdock'tan aldığı aramayı onaylarak çimenlere oturmuştu. Sırtını diğer ağaçlardan daha geniş bir gövdeye sahip olan ağaca yaslamış, yeni biçilmiş çimenlerin kokusunu içine çekiyordu.
Bu gezintinin kendisine gerçekten iyi geldiğini söyleyebilirdi. Başını ağrıtan çoğu düşünceyi cevaplandırmış olmak omuzlarından büyük bir yük kaldırmıştı. Ek olarak biraz olsun kendine vakit ayırmakta da iyi yapmıştı ve ruh sağlığı için bunu daha sık yapmalıydı.
"Hiçbir şey."
"Lütfen, Leda." Matt, hâli hazırda epey yorgun olduğundan kadının bu yorgunluğu ikiye katlamamasını önceden rica ederek sordu. "ABD hükümetinin senden nefret ettiğini herkes biliyor. Ellerinde seni etkisiz kılmak için güçlü bir delil varken aniden bundan vazgeçmelerinin gerçekdışı olduğu çok açık."
"Pekâlâ, teslim oluyorum." Bacağında dolaşan uğur böceğine bakarken yüzünde muzur bir ifade vardı. "Üst mevkilerden birilerini tehdit etmiş olabilirim."
"Tanrı aşkına Leda, sen ciddi misin?"
"Belki..."
"Umarım arkanda iz bırakmamışsındır çünkü bu sefer seni savunmayacağım."
"Abartıyorsun, Matt. Basit bir şeydi. Biraz gözünü korkuttum, o kadar!"
"Bu kadar basit ise neden daha önce yapmadın?"
"Meşguldüm."
Hattın ucundan Matt'in verdiği, stres nedeniyle gürültüyle ciğerlerini terk eden nefesin sesi duyuldu. Leda ile konuştuğu her saniyeyi tanrının bir sınavı olarak gören adam sabrının son damlalarını da dökerek kadının yaptığı eylemi onayladı. Başka bir sorun olmadığından emin oldu ve telefonu kapatmadan önce akşam yemeğine gelmeye çalışacağına dair söz verdi. Onu deli ettiğinin bilincinde olan Leda telefon kapandığında birbirine bastırdığı dudaklarının ardından boğuk bir gülüş sunarak gözlerini kapattı.
Her şeyin sonuçlanması ne kadar da iyi hissettiriyordu! Artık uğraşması gereken belli başlı konular kalmıştı, acelesi de yoktu üstelik. Rahat nefes alabilirdi. Babasıyla, kardeşiyle, aile bildiği ekiple ve sevdiği adamla bolca vakit geçirebilirdi. Hatta bir süre tatile çıkmak da iyi bir fikir gibi duruyordu.
"Ah, seni yaramaz!"
Yaşlı bir adamın sesini yakınında duyduğunda tepkisiz kaldı. Günün her saatinde kalabalık olan bir parka gelmişti, etrafında insanlar olması oldukça doğaldı ancak aynı tepkisizliği kucağına atlayan varlığın dikişlerini sızlatmasında koruyamadı ve inleyerek gözlerini açtı ama açmamayı dilerdi.
Henüz bir aylık olduğu açıkça gözüken, beyaz bir Labrador kucağına atlamış ve orada uyumaya başlamıştı. Bu durum karşısında yüzüne herhangi bir duygu yansımıyor olsada dehşete düşmüştü. Nefes alamadığından ise kesinlikle emindi çünkü ciğerleri yanıyordu.
"Küçücük olmasına rağmen nasıl da hızlı koşuyor."
Aynı yaşlı adamın sesi bu sefer daha yakındı. Tam yanında, sırtını yasladığı ağaca elini koymuş soluklanıyordu. Üzerinde FedEx kıyafetleri bulunuyordu. Ve Leda sonunda zorlukla başını kaldırdığında yaka kartında yazılı 'Stan Lee' isimini görebilmişti.
"S-Sizin köpeğiniz mi?"
"Hayır, onu yolda buldum. İşime ara verip bu küçük yaramaza bir aile arıyordum ama görünüşe bakılırsa ailesini kendisi seçti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barnes | My Precious Gem 🌌
FanfictionAvengers kulesine bir Stark yetiyordu. Zekâsıyla, egosuyla, şikayetleriyle ve durmayan çenesiyle bazen fazla bile gelmekteydi. Onun kadar zorlu bir insan, kendi genini taşıyan birinden başkası olamaz. ☄ Metal kollu adam, kalbinin sınırlarını hırçın...