🌌
[56. bölümden yedi sene iki ay sonra]
"Savaşçı Kadın, kötü adamları oyuna getirmek için düğmeye basmış ve düğmeye bastıktan sonra kaçması gerekiyormuş ama çıkmazlarla dolu kaleden çıkmak düşündüğü kadar kolay değilmiş. Yaralı Adam'ı da yanına alıp muhafızlarla savaşarak ilerlemeye başlamışlar. Sonunda karşılarına kocaman, zehirli sarmaşıklarla kaplı bir kapı çıkmış. Savaşçı Kadın daha fazla muhafız gelmeden ve zehirli sarmaşıklarla dokunmadan kapıyı açmanın yolunu ararken Yaralı Adam ondan önce çözümü görmüş. Paslanmış demir kolu zorlukla aşağı çekip kapıyı açmayı başarıp Savaşçı Kadın'a yardım etmiş.
Ama o da ne?! Kale uçsuz bucaksız dağların, uçurumların arasındaymış ve ikisinin binip kaçabilecekleri bir ejderha da görünürde yokmuş."
"Ejderhalar gerçek değildir ki." diye araya girdi, Bronya.
"Şşht!" Babasının metal koluna sarılmış olan Doherty kardeşine kızarak kaşlarını çattı. "Adı üstünde masal bu. Bölüp durmasana ya."
Karşılık olarak dil çıkardı küçük kız. Yastık olarak babasının göğsünü kullandığından kenara kaldırdığı yastığını erkek kardeşine fırlatmamak için hiçbir engel yoktu önünde ama ne kadar bölüp dursada masalın sonunu merak ediyordu. Bu yüzden uzatmadan beklentiyle babasının yüzüne baktı.
"Savaşçı Kadın'ın o an aklına bir fikir gelmiş. Yaralı Adam'ın elini tutmuş ve uçuruma doğru koşmaya başlamış. Yaralı Adam onu durdurmaya çalışsa da Savaşçı Kadın fazlasıyla cesur ve korkusuzmuş. Şüphe etmeden kendisini aşağı bırakmış. Onu durdurmayı başaramayan Yaralı Adam en azından onun alacağı hasarı üstlenmek istemiş. Havadayken ona sıkıca sarılmış ve düşünce hissedeceği acıya kendisini hazırlamış. Ama..."
"Ama?"
"Bembeyaz, kalın kar tabakasının üzerine yığılmışlar. Bir süre bilinçleri kapanmış. Battaniye gibi üzerlerini örten karın içinde yatmışlar.
İlk kalkan Yaralı Adam olmuş fakat kendisini kurtaran Savaşçı Kadın kolları arasında değilmiş. Onu kaybetme korkusuyla kalın kar tabakasını aramaya başlamış. Elleri soğuktan hissisleşene kadar aramış hem de. Sonunda Savaşçı Kadın'ı görmüş. Görmekle kalmamış, ona o an aşık olmuş. Güneş kadar parlak ve her tutamı altın kadar değerli sarı saçlarına, gül kurusunu andıran dudaklarına... Hatta kar tanelerinin özenle düştüğü kirpiklerine bile aşık olmuş. En önemlisi de gücüne aşık olmuş. Savaşçı ruhuna, zekasına ve cesaretine. Yaralı Adam'ı kötü adamların elinden almak için savaşırken yorulan Savaşçı Kadın uzun süre sonra uyandığında zaferle gülümsemiş, Yaralı adam onun gülümsemesine de aşık olmuş tabii, çünkü savaşı kazanmış.
Sonra Savaşçı Kadın, kendisi gibi savaşçı olan Kral babasına ve diğer savaşcı aile üyelerine haber göndermek için sihirli bir şekilde büyü yapmaya başlamış. Bu sırada onu izleyen Yaralı Adam, kurtarıcısının çıplak ayaklarını görmüş. O soğukta bundan hiç şikayet etmeyen Savaşçı Kadın işine devam ederken Yaralı Adam dayanamayıp eski botlarını çıkarmış ve kurtarıcısına giydirmiş. Ona duyduğu minnettarlığı bu şekilde ödeyemezmiş elbette. Yine de elinden gelen buymuş."
"Prensin, Külkedisi'ne camdan ayakkabı giydirmesinden 3000 kat daha iyi!"
"Ve orijinal!" Tatlı bir kıkırtıyla babasının koluna daha sıkı sarıldı küçük oğlan. "Sonra ne olmuş?"
"Savaşçı Kadın'ın Kral babası ve ailesi gelmiş. İkisini oradan alarak kendi krallıklarına geri dönmüşler."
"Ama böyle olmaz ki!" diye yeniden araya giren Bronya babasının göğsüne yatmayı kesip dizleri üstünde yükseldi. "Yaralı Adam'ın anıları büyüyle silinmişti. Savaşçı Kadın büyüyü bozacaktı, ne oldu ona? Ayrıca Savaşçı Kadın'da Yaralı Adam kadar hasar görmedi mi? Nasıl hayatta kalabiliyor? Kötü adamlara ne oldu hem? Öylece ikisinin peşini bırakmış olamaz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barnes | My Precious Gem 🌌
FanfictionAvengers kulesine bir Stark yetiyordu. Zekâsıyla, egosuyla, şikayetleriyle ve durmayan çenesiyle bazen fazla bile gelmekteydi. Onun kadar zorlu bir insan, kendi genini taşıyan birinden başkası olamaz. ☄ Metal kollu adam, kalbinin sınırlarını hırçın...