16

5.4K 387 184
                                    

🌌

Çalışma katından herhangi bir duruma karşı hazırlıklı olmak adına başka bir nano-teknoloji zırhı daha alan Leda, Avengers kulesinde bulunan odasına tişörtünü değiştirmek için girdiği sırada hâli hazırda odasında olan Bucky ile karşılaştı ve babasıyla yaptığı duygusal konuşmadan sonra, ki henüz birkaç dakika olmuştu, başka bir dramayı kaldıramayacak durumdaydı ama bunu hareketlerine yansıtmaksızın adamın karşısına dikildi.

"Kesinlikle yanlış bir zamanda itiraf ettim."

Leda, onun söylediği cümleden çok ses tonunun yansıttığı çaresizliğine ve acısına takılmıştı. Onun yoğun duygularının farkındaydı ama bunu bir şekilde hissettiği an, irkilmekten kendini alamıyordu. Alışık değildi. Böylesine yoğun olanına alışması da zaman alacaktı. Aynı zamanda, bu duyguların Bucky'e de ne derecede zarar verdiğini de görebiliyordu.

"Henüz mutluluğa ve huzura yeni ulaştım. Uzun zamandır yapmam gereken şeyi yaparak itiraf ettim ancak bu mutluluğu birlikte paylaşıp deneyemeden biteceğinden korkuyorum. Sana bir şey olacağından korkuyorum, Leda. Gitme."

Mavi gözleri, güneşin tepede olduğu bir zaman diliminde ışıl ışıl parlayan bir okyanus kadar güzeldi ve o okyanusa ilerleyen fırtına kaçınılmaz bir felâketi getiriyordu. Okyanus gibi parlayan gözleri esir alan duygular, adamın boğuk sesiyle hissettirdikleri yetmezmiş gibi Leda'yı sarsıyordu. Henüz Bucky'e karşı, o anlamda, hissettiği bir şey mevcut değildi fakat onu böyle gördüğü zamanlar kendisi de çaresiz kalıyordu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu, ki Leda Stark ne yapması gerektiğini bilmediği zamanlarla çok nadir karşılaşılırdı. Kendisine derin ve yoğun duygularla, çaresiz bir tonda 'Gitme.' derken ne yapabilirdi ki? Kendisi düşüncelerine sıkı sıkıya bağlı, dediğinden dönmeyecek bir kadındı. Kişiliğinden ödün vererek görevini göz ardı etmesi söz konusu bile değildi.

"Sorun olmaksızın geri döneceğim, Bucky."

Hâlâ ona karşı nasıl davranması gerektiğine emin olamayan adam, kadının ellerini tutmak için tereddütle ellerini kaldırır iken Leda çoktan isteğini anlamıştı. Bucky'nin sıcak ellerini kendi avuçları içine alırken güven verici bir gülümseme takınmıştı.

"Ya dönemezsen?"

Her daim hazırlı olduğundan, plânlarından ve icatlarından bahsederek dönmeme olasılığının düşük değerlerini matematiksel formüllerle ve egosuyla anlatabilecek olan Leda zihninde dönen birçok zekice göndermeyi kullanmak yerine döneceğini basit kelimelerle tekrarladı.

"Sadece..." Kararsız bir şekilde duraksayarak derin bir nefes aldı. "Seni sıkmak istemiyorum, Leda. Bu duruma alışık olmadığını biliyorum. S-"

"Beni sıkmıyorsun."

"Sadece korkuyorum. Olumlu yanıtından sonra sana duygularımı tam olarak aktaramamaktan, hayallerimi gerçekleştirememekten korkuyorum. Ortada hiçbir engel yokken, hatta Tony bile biliyorken... Bilmiyorum. Sadece korkuyorum."

Zaten duygularını tam olarak aktardığını da söylemeyen Leda, onun keskin yüz hatlarının şu anda onu ne kadar masum gösterdiğine bakıyordu. O bir zamanlar Winter Soldier'dı. Leda bunları tekrar düşünmenin pek bir getirisi olmadığını elbette biliyordu fakat o bir zamanlar oldukça donanımlı asker üslerine girerek tek başına her şeyi yakıp yıkan süper suikastçiydi. Bakışlarıyla kurbanlarını korkudan titreten ve heybetli bedeniyle gölgenin içinde saklanan bir katildi ama şimdi bakışları çaresizliğini yansıtıyordu. Başkalarını korkudan titretmek yerine kendisi titriyordu. Heybetli bedeni ise sevdiği kadının karşısında bir hiçti. Omuzları çökmüş, her an annesinin kollarına koşacak bir çocuk gibi Leda'nın kollarına girmeyi hayal ederek küçülmüştü.

Barnes | My Precious Gem 🌌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin