🌌
[56. bölümden altı sene sonra]
Bucky Barnes eline aldığı aynı model ve renkte olan beşinci kot pantolonu da katlayarak bavula yerleştirdi.
Pek düzenli bir insan değildi elbette. Kendi eşyalarını bavulundan çıkarıp dolaba koyma zahmetine girmemişti. Giyeceklerini alıp çıkardıklarını bavula geri atmıştı. Bundan dolayı kendi eşyalarını toplamak gibi bir zorunluluğu yoktu. Aynı şekilde eşinin eşyalarını toplamak gibi bir zorunluluğu da yoktu ancak o çalışmaya devam ederken boş durmak istememişti. Yapılacak daha eğlenceli işler vardı ama tercihini bu seçenekten yana kullanmıştı.
Bucky'nin aksine Leda eşyalarını dolaba yerleştirmişti. Tabii eşyalarının birden fazla yedeği vardı. Genelde ne kadar ciddi ortamlara girdiğini umursamaksızın günlük kombinleriyle gitmekten yanaydı. Aslında Bucky kimsenin Leda'nın ne giydiğini umursadığını da sanmıyordu. Sonuçta tanıttığı icatlar, başlattığı projeler söz konusu iken kimse gözlerini kusursuz plânlardan çekip kadının kıyafetlerine yöneltmezdi.
Kot pantolonlarla işi bittiğinde dolabın içinde yer alan çekmeceli bölmeyi açtı. Kadının iç çamaşırları iç içe, düzenli bir hizadaydı. Bucky yüzündeki ufak sırıtış ile çamaşırları bavula koyarken zümrüt yeşili, davetkâr dantel detaylarıyla yürek hoplatan bir takım kendisine göz kırptı. Sırıtışı oyuncu bir gülüşe dönüşürken iç çamaşırı takımını alarak ayaklandı. Dantelin dokusunda parmak uçlarında gezdirirken konakladıkları evin geniş salonuna ulaşmıştı.
Güzel eşi orada oturuyordu işte. Şöminenin henüz sönmemiş közleri kıpkırmızı parlıyor, çehresini yumuşakça aydınlatıyordu. Sıcaklıktan dolayı yanakları, üzerinde bulunan kazağın rengini almıştı. Altın sarısı tutamların pembe yanaklarına özenle dökülmüş olmasını bir süre sessizce izledi Bucky. Ona baktığı an dikkatini toplamakta zorlandığını hissediyordu. Sadece birkaç saniye öncesinde beynine yerleşen ahlaksız düşüncelerin yerini masum istekler almaya başlamıştı bile.
Leda Stark Barnes uzun süre ekrana baktığından dolayı acımaya başlayan gözlerini bir süre dinlendirip yorgunluğunu alması için kendisine yeni bir kahve doldurma amacıyla başını kaldırdığı an yorgunluğunu kahveden daha hızlı ve başarılı şekilde alan, sonsuzluğa uzanmış parlak mavi gözlerle karşılaştı.
"Hayatım." derken başını sağ omzuna doğru yatırıp gülümsemişti. "Eşyaları toplama işin bitti mi?"
"Hayır." Bucky, eşinin güzelliğinden kendisini almayı yoğun mücadeler sonucu başarıp elindeki takımı havaya kaldırdı. "Sadece bunu giydiğini hiç görmediğimi belirtmek için gelmiştim."
"Giydiğimde bir şey ifade edecek mi?" Mavi gözlerin anlamadığını gösteren biçimde kısıldığına şahit olan Leda devam etti. "Sonuçta sabah parçalarını odanın farklı uçlarından topluyor olacaksın."
"Oh... Doğru ya."
"İnan bana senin yüzünden iç çamaşırı markalarına bir servet harcıyorum."
"Bundan dolayı üzgün değilim."
Elindeki takımı bıraktı. Leda'nın oturmakta olduğu sandalyeyi çekip kendisine döndürdü. Ellerini sandalyenin kol kısımlarına koyarak eğildi. Burnunu altın sarısı saçlara yaklaştırdı önce. Nane kokan tutamlar onun yine kendi şampuanını kullanmak yerine Bucky'nin şampuanını çaldığını ele veriyordu. Yine de nane kokusu onun saf kokusunu gölgelemekte yeterince başarılı olamamıştı... Pembe yanaklarındaki sıcaklığı hissetti burnunun ucunda. Boynuna doğru inecekken çenesi eşinin parmakları tarafından kavrandı. Gerektiği kadar su içmediğinden dolayı kuru, çatlak parmakları başını kaldırmasına sebep oldu. Bucky buna alışmıştı. Her öpücüğünden önce yavaşça Leda'nın tenini sıkılmaksızın, yeniden ve yeniden keşfe çıkıyordu fakat sabırsız olan Leda bunu bölüyor ve saldırgan bir tavırla kırmızı dudaklara uzanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barnes | My Precious Gem 🌌
FanfictionAvengers kulesine bir Stark yetiyordu. Zekâsıyla, egosuyla, şikayetleriyle ve durmayan çenesiyle bazen fazla bile gelmekteydi. Onun kadar zorlu bir insan, kendi genini taşıyan birinden başkası olamaz. ☄ Metal kollu adam, kalbinin sınırlarını hırçın...