66

3.4K 223 162
                                    

🌌

[56. bölümden on dört sene üç ay sonra]

"Her görevden dönüşümüzde Leda'nın neden bu işten nefret ettiğini ve nankör insanları kurtarmaktansa dünyayı yok edişlerini izlemenin daha iyi olacağını tekrar tekrar söylediğini anlıyorum."

Dedi, Bucky Barnes. Sakin kalmak için büyük çaba sarfediyordu. Öylesine öfkeliydi ki... Bu öfkeyi kusmak istiyordu. Sanki somut bir varlıkmışcasına göğüs kafesinin kemiklerine sarılan, oraya yapışan duyguyu söküp atmak istiyordu.

Çoğu zaman aklı bazı şeylere yetmezdi, doğrusu anlam veremezdi. Yaşama şeklinden olabilirdi. Duydukları ve gördükleri, belki de deneyimlediklerinden dolayı olabilirdi. Nedenini bilmiyordu. Aniden durur, kaşlarını çatarak o olaya anlam vermeye çalışırdı. Bunu başarabilmek için elinden gelen her şeyi de yapardı. Anlam vermeye çalıştığı şey önemli bir olay da olabilirdi, saçma bir olay da. Bazen Vision'un alnında bulunan büyülü taşa anlam vermeye çalışırdı. Bazen ise çok saçma bir şekilde televizyonun nasıl canlı olarak çekilen programı tüm dünyaya aynı anda ulaştırdığına anlam vermeye çalışırdı. Ancak bu zamana kadar ne yaparsa yapsın anlam veremediği tek şey; insanlardı.

"Bucky..." Steve, nefes alışverişlerinin sıklığından bile ne kadar öfkeli olduğunu bildiği dostuna seslenip onu sakinleştirmek için başarısız bir girişime adım attı. "Seni-"

"Oradaydın, değil mi? O kadının ne söylediğini duydun?!"

"Evet ama-"

"Hangi kadın?" diye sordu, Joaquín.

"Savaş bölgesinden sivilleri çıkarırken son anda patlatılan bombadan kurtardığım kadın!"

Bucky o kadını kurtarmak uğruna hayatını ortaya koymuştu. İkinci kez düşünmeksizin bombanın menziline girmişti. Eğer ikinci kez düşünerek bir saniye bile geç kalma hatasında bulunsaydı, şu an hayatta olmayabilirdi. O hatada bulunarak sonucunu hayatıyla ödememişti. Tek aldığı hasar metal kolunu kaybetmekti. Yarısı yok olan, diğer yarısı ise parçalanmış hâlde bulunan metal kol Bucky'e ağırlık yapmaktan ve acı çekmesine sebep olmaktan başka işe yaramıyordu.

"Peki, seni öfkelendirecek ne söyledi?"

"Bomba patladıktan sonra o kadına güvenli bölgeye kadar eşlik ettim. Askerlerden birine emanet edebilirdim ama acı çekmeme rağmen onu güvenli bölgeye ben götürdüm. İyi olduğundan emin oldum. Geri dönmek üzereyken beni durdurdu. Bilirsin, teşekkür edeceğini sandım ama benden ve benim gibilerden nefret ettiğini, her gece tanrıya ölmemiz için dua ettiğini söyledi. Özellikle benim ve karımın-"

"Böyle şeylerle hep karşılaşıyoruz." dedi, Wanda. Elbette Bucky'e hâk vermekteydi. Kendi ikizi, bir parçası öldükten sonra bile Pietro'ya karşı nefret besleyen insanları görmüştü. Ne kadar kötü olabileceklerini biliyordu. "Duyma-"

"Hayır. Hayır, bizden nefret etmeleri sikimde değil. Hatta bizden istedikleri kadar nefret edebilirler. Geçmişte yaşadıklarımızdan, en başta Leda'nın tedavi olaylarında karşılaştıklarından sonra alıştım. Cidden bu sorun değil. Asıl sorun; bana çocuklarımın da ölmesini istediğini söylemesi! Benim çocuklarımın adını ağzına alarak onların vahşice ölmesi için tanrıya dua ettiğini söylemesi!"

"N-Ne?"

"Şaşırdın, değil mi?" Yumruk yaptığı gerçek elini kontrolsüzce jetin duvarına vurdu. "Bende öyle! Ayrıca anlam veremiyorum. Bizden nefret etmek için sebepleri olabilir. Benden nefret etmeleri için... Ama çocuklarımdan nefret etmeleri için ne sebepleri olabilir?"

"14 yaşında olan iki çocuk!" Bruce bir baba olarak Bucky'i daha iyi anlıyordu. "Henüz göz önünde bile olmayan, tam da böyle insanlar yüzünden başarılarını açıkça medyaya duyurmayan masum iki çocuk..."

Barnes | My Precious Gem 🌌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin