8

5.5K 448 96
                                    

🌌

"Nereye gidiyorsun?"

Steve, kendisi kadar eski olduğunu bildiği ceketini giyerken Bucky yemek masasına yasladığı kollarından başını kaldırmış uykulu gözlerini sabit bir noktaya odaklamaya çalışıyordu.

Birkaç gündür uyumamıştı ve eski zamanların aksine artık uykusuz kalma konusunda pek başarılı değildi. Yemek masasına yasladığı kolları üzerinde uyuklamaya bile başlamıştı, oysa ki Steve onu kahvaltı etmek için odasından çıkarmıştı. Gerçi Bucky'i odasından çıkarmakta ayrı bir dert olmuştu.

İtirafın üzerinden yedi gün geçmişti ve bu zaman dilimi içinde Leda, Avengers kulesine uğraşmamıştı. Normalde haftanın ikinci ve üçüncü günleri kulede olurdu. Bir düzeni vardı ve kritik bir durum söz konusu değilse bu düzeni bozulmazdı ancak bu hafta bozulmayan düzenden eser yoktu. Bucky, buna kendisinin sebep olduğunu düşünmeden edemiyordu.

"Leda." dedi, Steve. Bu isim Bucky'nin ilgisini çekmek için yeterliydi. "Senin hakkında konuşmak istediğini söyledi. Şu an da salonda. Beni bekliyor."

"Senin bildiğini söylemedim. N-"

"Söylemene gerek yok. Aramızda sır olmadığını biliyor."

Bucky uykulu iken gevşeyen kaslarının aniden gerildiğini hissetti. Oturduğu sandalyeden bir hışımla kalkıp dostunun önüne geçerken stres içindeydi.

"Benim hakkında konuşmak istediği ne olabilir ki? Ona her şeyi anlat-"

"Mantıklı düşünen tek insanın o olduğunu sana söylemiştim, dostum. Benimle, senin hakkında konuşmak istemesi iyi bir anlam taşıyor. Endişe etme. Sadece olayı senden dinleyip yargılamak yerine başkalarına da danışması seni ciddiye aldığını gösterir."

"Uh, sen ne zaman kadınlar hakkında bilgi sahibi oldun? Tanrım... Sana dönüşüyor gibiyim. Bu korkunç bir kabus."

Steve eskileri hatırlayarak bir nostalji rüzgârına kapılıp güldü. Güzel günlerdi. Epey özlem duyduğu günler... Derin nefes alarak dostunun omzunda duran elini destek verdiğini göstermek adına sıkarken birkaç dakika sonra gideceğini belirtti. Bu ufak zaman dilimini değerlendirerek sevdiği kadını görmesi için ona bir çeşit yardımda bulunuyordu. Elbette bu fırsatı kaçırmayacak olan Bucky salona ilerlemişti. Yedi gün kendisi için epey uzundu. Aynı zamanda bir cevap bekliyordu. Bir tepki, herhangi bir geri dönüş... Hâlâ içinden çıkılmaz bir durumu yaşamalarına rağmen sevdiğini kadını görmek huzurla dolmasına sebep olmuştu. Oradaydı işte. Hemen asansörün yanında duruyordu. Altın sarısı saçları dağınık bir şekilde beline uzanıyordu. Düzeltmek ya da şekil vermekle uğraşmamıştı bile ancak yüzünü çevreleyen hırçın tutamlarla güzeldi... Doğal rengi soluk pembe olan dudakları kırmızıydı ancak bunun kozmetik ürünlerinin eseri olmadığını iyi biliyordu, Bucky. Yakın zamanda epey içki içmiş olmalıydı çünkü Leda'nın dudakları içki içtiği zaman kızarırdı. Bunun sebebi ise içki şişesinin ufak ağız kısmına dudaklarını sıkıştırarak kendini oyalıyor olmasıydı. Büyük ihtimalle içki içme sebebinin kendisi olduğunu bilen Bucky sıkıntı dolu bir nefes aldı ve bu hareketi gözleri üzerine çekmesine sebep olmuştu.

Leda'nın bakışlarında derin bir anlam içeren düşünceyi anında yakalayan Bucky adımlarını durdurmuştu. Sürekli düşünceli bakışlara sahip olduğunu iyi bilecek kadar incelemişti onu. Bakışları derin bir öfkeyle kararmadıkça düşünceli bakardı hep. Mutluyken bile düşünceleri bakışlarına yansırdı. Bucky, onun bu kadar çok ne düşündüğünü anlamakta zorluk çekerdi. Ne vardı bu kadar zihnini kurcalayan? Yeni bir zırh mı? Bruce ile uğraştığı hastalıkların tedavileri mi? Hâlâ dünya üzerinde gizemini koruyan bir takım şeylerin ihtimalleri mi? Bucky çoğu zaman doğru tahminde bulunamazdı ama tam da şimdi kahverengi göz bebekleri kendisine derin bir düşünceyle bakarken onun kendisi hakkında düşündüğünü çok iyi biliyordu.

"Bucky."

Kırmızı dudaklardan fısıltı niteliğinde dökülen isimini tekrar duymak için her şeyi yapabilecek olan Bucky umutla dolarken ek olarak sevdiği kadının kendisine ufak bir gülümseme armağan etmesi kalp ritmi için iyi olmamıştı. Sadece ufak bir gülümsemeydi ama bunun için kendisini zorlamamış ya da sahte bir ifade takınmamıştı. Her daim olduğu gibi samimiyetle gülümsüyordu. Bucky bu ayrıntı için tanrıya şükranlarını sunarken Leda onu inceliyordu.

Adamın uykusuz, gergin ve üzgün olduğunu salona ilk adım attığı an anlamıştı. Büyük ihtimalle bir cevap vermediğinden dolayı olumsuz bir düşünceye sürüklemişti ve umudunu yitirmişti, ki umudunu çok önceden yitirdiği göz önünde bulundurulduğunda durum daha vahim bir hâl alıyor.

"Uyumaya ihtiyacın var."

"Hayır." diye mırıldandı, Bucky. Sesini yüksek tutacak cesareti kendinde bulamadı. "Sana ihtiyacım var."

Ufak gülümsemesi, anne şefkatini andıran bir incelik taşıyarak genişledi. Bucky bir anlığına onun kendisini acıdığını düşündü ancak hemen sonra Leda'nın öyle biri olmadığını hatırlayarak kendisine kızdı.

Leda'nın güzel dudaklarından başka bir kelime ya da cümle dökülmedi. Sadece o şefkatli gülümsemesi ile birkaç saniye daha Bucky'e bakıp ardından salona giren Steve ile asansöre geçti.

🌌

Barnes | My Precious Gem 🌌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin