Bölüm 52

5.5K 215 11
                                    

Ateş tam 3 buçuk saat sonra uçaktan indiğine dair mesaj atmıştı. Sonrada konuşmamıştık zaten. Evde, bu gün aldığımız kitabı okuyordum. Telefonumun sesi ile irkildim. Arayan kısmında 'Ateş' yazısı belirmişti. Hızla telefonu açtım. "Ateş!" Diye bir çığlık attım. O an telefonu kulağından birkaç saniyeliğine uzaklaştırdığına emindim... Onun kadifemsi sesini duydum, her şeye bedel sesini, "Kızım ne çığlık atıyorsun ya?" Dedi gülerek. Bende güldüm. "Heyecanlandım." Telefonun ardından birkaç hışırtı geldi ve Ateş'in sesi, "Ne yapıyordun?" Dedi. "Kitap okuyordum. Ne yapabilirim ki? Sen ne yapıyordun?" Dedim heyecanlı çıkan sesime engel olamayıp. "Az önce otele geldim güzelim. Seni çok özledim..." Derin bir iç çektim. "İnanmayacaksın, ama ben de seni özledim." Dedim gülerek. O da güldü. Tam o sırada aramızda bir sessizlik oldu. Sonra bir kadın sesi. KADIN SESİ!

BİR KADIN SESİ DUYDUM!

Hızla ayağa kalktım. Sesler kesilince Ateş'e sorma kararı aldım kendi içimde, "Ateş kimdi o?" Güldüğünü duydum. "Kıskanılıyor muyum acaba?" Şu an tek kaşını kaldırdığına dair yemin edebilirdim. "Ateş soruma cevap ver. Kimdi o kadın?" "Otelin görevlilerinden biri güzelim. Yemek getirmiş." Sinirden burnumdan soluyordum resmen. Zeynep kendine gel kızım! Sen bu kadar kıskanç değilsin! Ey aşk sen nelere kadirsin!...

"Niye sana yemek getiriyor?"

"Aç mı kalayım Zeynep?" Şu an gülmemek için kendini zor tuttuğunu hissedebiliyordum. "Hayır yani, niye bir erkek değilde, kadın? Bunu bana açıkla!" Tuttuğu kahkahasını saldı, "Ben nereden bileyim güzelim? Sen bana güvenmiyor musun?" Derin bir nefes bıraktım atmosfere... "Güveniyorum... Ama ben şu an senin yanında olamıyorum. Ama bir başkası, ki özellikle bir kadın, sana yemek vermek için bile olsa seni görebiliyor." Dedim "Kadın" kısmını bastırarak. Bu sefer o derin bir nefes aldı. "Bebeğim, lütfen. Birkaç gün sabret. Şimdi kapatmalıyım güzelim." Dedi. "Tamam sevgilim. Seni seviyorum..." Dedim dudaklarımı dişleyerek. "Seni seviyorum..." Telefon kapandı. Çaresizce mutfağa gittim. Kendime bir kahve yaptım. Kahvemden bir yudum alıp mutfak camından gökyüzünü izlemeye başladım. Gökyüzünde beliren tek tük yıldızlar vardı. Hava rüzgarlıydı. O sırada telefonum çaldı. Arayan kısmında onun ismini görmek beni heyecanlandırıyordu. "Alo." Dedim ve karşı taraftan bir ses gelmesini bekledim. "Görüntülü arıyacağım, aç. O güzel yüzünü görmem lazım..." Derin bir nefes aldı. Bir şey söylemeden kapattım telefonu. Ardından ekranda 'Ateş Görüntülü Arıyor...' yazısı belirdi. Telefonu açıp tezgaha koydum. Kahvemden bir yudum aldım.

Şu an onun yüzünü görüyordum, ama aynı zamanda kokusunu içime çekmek de istiyordum. Ama teknoloji bu kadardı işte... Ama sadece birkaç gün, birkaç gün daha sabretmeliydim... "Güzelim?" Düşüncelerimin arasından onun sesiyle sıyrıldım. Gülümseyerek ona baktım. Ardından olduğu yeri inceledim. "Yüzünü görmek iyi geldi..." Dedi derin bir iç çekerek. Ben de derin bir iç çektim, "Kokunu da alabilsem keşke." Dedim çaresizlik içinde ve belki ilk defa o an gözlerinde çaresizlik kırıntılarını gördüm. "Öyle bakma Ateş. Sen öyle bakınca benim içim gidiyor ama..." Dedim. Gözlerini benden kaçırıp başka bir yere dikti. "Şu an göğsünde uyumak isterdim. Ama seni buraya getirtemiyorum bile! Sikik herifler yüzünden seni yanımda tutamıyorum bile!" Dedi öfkeyle. Öfkenin yanısıra sesinde acı da vardı. "Ateş sakin olur musun? Bu kadar yıpratma kendini. Ben iyiyim, sen de iyisin. Bunu bilmek ikimizi de rahatlatıyor, biliyorum..." Dedim başımı eğerek. "Anlat Zeynep." Anlamayarak Ateş'in görüntüsüne baktım. "Ne anlatayım?" Dedim.

"Ne yaptığını, neler yapacağını."

Derin bir iç çektim. "Az önce kahve yaptım. Biraz gökyüzünü izledim ve sana bir şey diyeceğim, dolabın kulpunu kırmış olabilirim." Dedim kıkırdayarak. Güldüğünü duydum. "Senin bu sakarlıklarını ne yapacağız be güzelim?!" Güldüm. Uzun bir sessizlik oldu aramızda. Biz sustuk, bakışlarımız konuştu. Hep gözlerimizin konuştuğunu söylüyorum. Belki de gözlerimiz konuşmayı daha çok seviyordu. Kim bilir...

"Yarın ne yapacaksın ben yokken?" Dedi Ateş. "Bilmem. Berkant'la falan buluşuruz belki. Bilmiyorum yani. Ama alışveriş yapmam gerekecek. Sen ne yapacaksın?" Bir iç çekti. "İşlerimi halledeceğim. Sonra da otele geri dönerim." Göz ucuyla saate baktım. 20.38'e geliyordu. "Orada saat kaç?" Dedim. "22.38 güzelim." Bakışlarımı yere indirdim. Soğumak üzere olan kahvemden bir yudum aldım. Ardından gözlerim tekrar Ateş'e döndü. "Bir gün seninle Fransa sokaklarında el ele yürümek istiyorum." Dedim. O sırada dışarıdan bir gök gürültüsü sesi duyuldu. Hızla kalkıp pencereyi kapattım. "Çok yağıyor." Diye mırıldandım kendi kendime. "Orada da mı yağmur yağıyor?" Ateş'in kadifemsi sesi doldu kulaklarıma. "Evet. Çok şiddetli hemde. Orada da yağıyor mu?" Yerime geri oturdum ve kahvemden bir yudum daha aldım. "Evet güzelim. Burada da aynı." Dedi ve ekledi, "Gece gök gürültüsünden korkmazsın değil mi?" Dalga geçerek sorduğu soruya gözlerimi devirerek cevap verdim,

"O kadar değil yani Ateş!" Diye cırladım.

Selammm! Yine ben geldim! Umarım bu bölümü heyecanla bekliyordunuz dkkxnxkdd oy verirseniz ve yorum yaparsanız acayip mutlu olurum. Bu arada yorumlarınız gerçekten benim için önemli. Mesela karakterlerle ilgili olabilir, hikayenin akışı ile ilgili olabilir... Ve bunun gibi birçok nedenden dolayı olabilir. Ayrıca satır arası yorumlarda görmek çok hoş olur. Neyse öpüldünüzz❤️

Karanlığımdaki Işık (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin