Bölüm 53

5.7K 209 2
                                    

Multi: Zülal

Sabahın 5'ydi ve ben gece neredeyse hiç uyuyamamıştım. Uykularım bölük bölüktü ve Ateş'siz geçirdiğim ilk gecem olabilirdi. Isıtıcı da su ısıtıyordum. Ama resmen ayakta uyuyordum! Gözlerim kapanırken ısıtıcının KLİCK sesiyle bir anda irkilerek kendime geldim. Saat sabahın 9.54'ydü. Kahvemi yapıp salona geçtim. Hava bu gün çok soğuktu. Koltuğa oturup karşımdaki pencereden dışarıyı izledim. Telefonumun çalışı ile gözlerim ekranda ki Berkant yazısına döndü. Telefonu açıp kulağıma dayadım. "Efendim?" Dedim uykulu çıkan sesimle. "Günaydın kuzu. Ne yapıyorsun?" Telefonun ardından birkaç hışırtı sesi geldi. "Günaydın minnoşum. Ne yapayım, bütün gece uyuyamadım. Şimdi de ayılmak için kahve içiyorum." Göz kapaklarım ağırlaşırken telefonun başında neredeyse uyuyacaktım. "Duydum ki seninki yokmuş. Gelsene buraya. Sana söylemek istediklerim var." Berkant'ın sesi ile kapanan göz kapaklarım geri açıldı. "Tamam, gelirim. Tabii burada uyuya kalmazsam." Dedim boğuk bir sesle. "Tamam gülüm. Kapatıyorum." Dedi ve kapattı. Başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım. Orada belki yarım saat belki bir saat uyudum. Kalktığım da kendimi daha az yorgun hissediyordum. Saat 10.45'e geliyordu. Telefonuma bir göz attım. Ateş'ten 5 cavapsız çağrı, 8 mesaj vardı. Hızla mesajlara girdim.

Ateş: Zeynep iyi misin güzelim?

Ateş: Bu saate kadar uyuyor olamazsın...

Ateş: Sen hep erken kalkarsın, yani genellikle.

Ateş: Korkutuyorsun beni. İyi misin?

Ateş: Başına birşey mi geldi Zeynep?

Ateş: Zeynep, cevap verir misin artık mesajlarıma!

Ateş: Saat 10.30'a geliyor ve hâlâ cevap yok. Sen sabahları çok uyumazsın.

Ateş: Başına ne geldi yine?

Hızla Ateş'i aradım. Telefon anında açıldı ve onun endişeli çıkan sesini duydum, "Zeynep! Sonunda!" Dedi. "Ateş, sakin ol sevgilim. İyiyim ben. Bütün gece uyuyamadım. Sabahta koltukta uyuya kalmışım. Merak etme, korkulacak bir durum yok yani ortada." İstemeden de olsa benim sesimde telaşlı çıkmıştı. "Çok korkuttun güzelim beni. Sana bir şey oldu diye içim gitti. Neden uyuyamadın?" Dedi ilgili sesiyle. Onu bu kadar korkutmak istememiştim. Ama bu kadar erken arayacağını nereden bilebilirdim ki? "Bilmiyorum. Bölük bölüktü uykularım. Doğru düzgün uyuyamadım yani. Ama iyiyim." Birkaç hışırtı geldi telefonun ardından. "Bir dahakine uyuyamadığın zaman bana mesaj at, ara, ama bir şey yap. Habersiz bırakma beni. Hatta gerekirse telefonun başında seni ben uyutayım..." Sağ gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım. "Birkaç gün... Birkaç gün sonra yanımdayken uyumama yardım edeceksin..." Dedim. Derin bir iç çekiş duydum. "Evet güzelim. Birkaç gün sonra..." DIT... DIT... DIT... Telefonun kapanma sesi ile şarjımın bittiğini gördüm. Hızla şarja taktım. Telefonum açılması ile Ateş'i aradım hızla. "Zeynep, ne oldu yine?" Yine telaşlıydı sesi. "Şarjım bitti birden." Dedim. Bir oh çektiğini duydum. "Sana bir şey olacak diye o kadar çok korkuyorum ki güzelim. Seni bir tek ben koruyabilirim, ama şu an senin yanında olamamak..." İç çektim konuşmalarının arasında. "Biliyorum, biliyorum... Ama bu kadar paranoyak olma lütfen. Ben kendimi koruyabilirim. Hem Gürkan var, abim var, Serkan var, Ela var, Yaren var... Bir çığlık atsam, Ohoo bir sürü insan." Dedim gülerek. O da güldü. "Haklısın. Zaten onlar olmasa şu an ne halde olurdum, düşünemiyorum bile." Dedi ve ekledi, "Sen kahvaltı yaptın mı?" Ben cevap vermeden kendi sorusuna kendi cevap verdi, "Dur tahmin edeyim: tabiki yapmadın. Şimdi git ve kahvaltını yap." Yüzüme kapanan telefonla şaşkınlıkla ekrana bakakaldım. Hızla mesaj sayfasına girip mesaj yazmaya başladım.

Zeynep: az önce... Sen, benim yüzüme mi kapattın telefonu?

Ateş: git ve kahvaltı yap Zeynep.

Zeynep: Ateş, sen beni başından mı atıyorsun?

Ateş: hayır, güzelim. Ne alakası var?

Zeynep: neyse Ateş, seninle laf yarışına giremem...

Konuşmadan çıktık ve Berkant'ı aradım. "Efendim?" Diye açtı telefonu. "Berkant, canım, beni evden alır mısın? Beraber kahvaltı edelim." Dedim şirin çıkmasını umduğum sesimle. "Tamam, 10 dakikaya oradayım kuzu." Telefonun kapanma sesiyle hızla yukarı çıktım. Üstüme siyah pantalonumu ve beyaz tişörtümü giydim. Üzerime kırmızı bir hırka alıp saçlarımı taradım. Üstten sıkıca toplayıp makyaj masasının önüne geçtim. Kapatıcı, rimel, allık ve mürdüm rengi ruj sürdüm. Hızla aşağı inip soğumuş kahve bardağımla beraber mutfağa gittim. Kahveyi döküp bardağı yıkadım. O sırada kapı çaldı. Ellerimi kurulayıp ısrarla çalan kapıyı açtım. "Patladın mı Berkant?!" Diye söyleniyordum bir taraftan. Ama kapıyı açınca gelenin Enis Acar olduğunu gördüm. "Enis, bir şey mi oldu?" Dedim. Elini saçlarından geçirdi. "Yok, hayır. Ateş abi seni kontrol etmemi istedi. Bir ihtiyacın falan var mı diye." Gözlerimi devirdim. "Ben zaten 5 yaşındayım ya. Neyse zaten birazdan arkadaşım gelecek beni almaya. İhtiyacım yok yani." Dedim gülümseyerek. O da gülümsedi. "Bir şeye ihtiyacın olursa yandayım ben." Dedi ve gitti. Gözlerimi devirerek kapıyı kapattım. Telefonu elime alıp Ateş'e mesaj yazmaya başladım.

Zeynep: Ateş gerçekten mi? Çocuk muyum ben? Birilerini gönderip kontrol ettirmeler falan... Hayırdır?

Çevrimiçi... Çevrimiçi... Yazıyor...

Ateş: güvende olduğunu bilmek istiyorum sadece güzelim. Seni kim almaya geliyor.

Zeynep: ne?

Yazıyor... Çevrimiçi... Çevrimiçi...

Ateş: Enis'e arkadaşım gelecek demişsin. Kim?

Zeynep: Berkant gelecek. Kahvaltıya gideceğiz.

Ateş: bu Berkant'ı iyice kıskanmaya başladım ama. Hiç dibinden ayrılmıyor.

Zeynep: saçmalama Ateş. En yakın arkadaşım o benim. Ayrıca çocuğun ne zararı var sana?

Çevrimiçi... Yazıyor... Çevrimiçi.... Yazıyor...

Ateş: sürekli senin yanında olması hoşuma gitmiyor. En yakın arkadaşında olsa o bir ERKEK! Ve ben senin yanında benden başka erkek olsun istemiyorum güzelim.

Zeynep: of Ateş!

Zeynep: Berkant'ı kıskanmana gerek yok. Ayrıca ne yapayım? Sen yoksun, tek kaldım.

Ateş: tamam Zeynep, tamam.

Karanlığımdaki Işık (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin