HELYA
Dizlerimdeki yumuşak battaniyeyle sıcaklayan bacaklarımı battaniyenin dışına atıp okuduğum kitabın sayfasını değiştirdim. Bu kitabı daha önce pek çok kez okumuştum fakat onu, Aksel’in başucunda gördüğüm günden beri yeniden okumaya karar vermiştim ve bugüne kısmet olmuştu. Parmaklarım satırların üzerinde dolaşırken sayfanın sonunda çok sevdiği arkadaşına seslendi Zeze ve ben o ne zaman birine seslense kendiliğinden kıvrılan dudaklarıma bu kez de engel olamadım.
“Portuga!”
“Hı…”
“Ben senin yanından hiç ayrılmak istemiyorum biliyor musun?”
“Niye?”
“Çünkü dünyanın en iyi insanı sensin. Senin yanındayken kimse bana zarar vermiyor ve kalbimde mutluluk güneş gibi parlıyor.
Sayfayı son kez çevirip beyaz ayracı arasına sıkıştırdım ve gülümseyerek kitabı kapattım.
İnsan kendini güvende hissettiği yere aitti. Hem bedeni hem de kalbiyle… Her şeyiyle… Birine güvenmek, birine koşulsuz güvenmek de tam olarak Zeze’nin kalbinde parlayan o mutluluktu. Sahip olunması ne kadar güçse vazgeçilmesi de bir o kadar öyleydi. İnsan bir kez o hisse kapıldığında o his en büyük zaafı, onu kaybetmek de en büyük korkusu oluyordu. Ve ben o hissi çok iyi biliyordum.
Çalan zil sesiyle şaşırdım. Kimseyi beklediğimizi sanmıyordum çünkü Aksel ve Kuzey gideli çok olmamıştı. Onlardan başka evimize gelen kimse de yoktu. Elimdeki kitabı koltuğa bırakıp ayaklandım. Yavaş adımlarla kapıya geldim ve kapıyı açtım. Karşımda gördüğüm tanıdık simayla afallarken dudaklarım aralandı.
“Alp?” dedim istemsizce. Tek kaşı havada yüzüme bakarken hafifçe gülümsedi.
“Ne o, komşunu mu bekliyordun?” dedi.
Sesindeki imayla bakışlarımı devirsem de gülümsedim ve ileri doğru hamle yaparak kollarımı boynuna sardım. Bu hamlemi beklemiyordu. Bir an kolları iki yanımda havada kalırken bir süre sonra tek kolunu belime koydu.
“Nerelerdeydin!” dedim sevinç ve şaşkınlık karışımı sesimle.
“Buradayım, güzellik…” dedi. Kollarımı geri çekerken hala havada olan tek kaşıyla yüzüme baktı.
“Sana ulaşmaya çalıştım…” dedim.
Onu en son Aksel’in evinde görmüştüm ve gittiğinden beri onu defalarca aramıştım. Fakat sadece kısa bir mesajla beni geçiştirmiş ve bir süre buralarda olmayacağını söylemişti. Şimdi, onu bir anda karşımda görmek beni şaşırtmış ve fazlasıyla mutlu etmişti.
“Ben de sana bunu yapmaman gerektiğini söylemiştim,” dedi kafasını hafifçe eğip. Sanırım ona attığım zilyon tane mesajdan sonra sesindeki bu iğneleyici tonu görmezden gelebilirdim.
“Bence bunu içerde konuşalım,” dedim.
Yüzüme geniş bir gülümseme yerleştirip sevimli sevimli yüzüne bakarak kenarı çekildim ve elimi içeri doğru uzattım. Halime kafasını sallayarak içeri girerken ondaki farklılığı görebiliyordum. Tamam, onu daha yeni tanıyordum ama bu kısa zamanda onun karakterini yeterince analiz etmiştim. Ki bunda kendisinin fazlasıyla payı vardı; kendini bir anda hayatımın ortasına atmış, nu yaparken de fikrimi sormadığı varken fazlasıyla pervasızdı. Arkasından kapıyı kapattım ve oturma odasına gittim. Alp kendini az önce benim oturduğum yere yayılarak bırakmıştı. Az önce okudum kitabı eline almış evirip çevirirken yüzüme baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
General FictionHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...