HELYA
Her birimiz milyarlarca insanın arasında sadece ufak birer detaylardık. Kimsenin umursamadığı hayatlarımızın içinde debelenip duruyorduk. Tabi ne kadar çırpınırsak o kadar dibe batıyorduk. Tıpkı koca bir bataklığın içi gibi. Bir adımın bedelini bin kez boğularak ödüyorduk.
Aslında kolay olmasını beklemiyordum. Sonuçta hayattı bu. Ne kadar kusursuz olmasını istesek de bunun mümkün olmadığını biliyordum. Ama bu kadar zor olmasını da sindiremiyordum. Sevdiklerimin yokluğunu sindiremiyordum. Hayata bu kadar erken kaybetmeye başlamayı sindiremiyorum. Ama devam etmekten başka şansım yoktu. Hiçbirimizin yoktu. Yokluğa da kaybetmeye de alışmak zorundaydım. Belki o zaman her şey daha kolay olurdu, yaşamak daha katlanılır olurdu.
Neredeyse bir haftadır Kuzey'i görmemiştik. Duygu'dan öğrendiğim kadarıyla işle ilgili birkaç şeyi halletmek için aniden şehir dışına gitmişti ve Duygu evin içinde her an patlamaya hazır bomba gibi dolaşıyordu. Elindeki mavi dosyayı sertçe sehpahaya bıraktığında irkildim. Koltuğun köşesinde sindiğim yerden bakışlarımı üzerine çevirdim.
"Sonunda bitti! Gerçekten bazen neden avukatlık diye sorguluyorum kendimi. Hayır yani diğer mesleklerin suyu mu çıkmıştı. Ne bileyim, git ressam ol değil mi? Haksız mıyım?" dedi bir anda bana dönerken. Dudaklarım hafifçe aralanırken kendimi riske atmaya hiç niyetim yoktu.
"Cevap vermeyi düşünüyor musun, güneşim?" dedi. Yayıldığım yerden yavaşça doğrulurken bakışlarımı oynadığım parmaklarıma çevirdim.
"Yani, senin için fazla iddaalı olabilir belki." dedim belli belirsiz.
"Ne yani, benden ressam olmaz mı?" dedi işaret parmağını göğsüne bastırarak. "Ben sanattan anlamaz mıyım yani, güneşim?"
"Ah, estağfirullah. Yani ben öyle demek istemedim tabi de." dedim kendimi savunarak.
"Yok yok, ben seni anladım, güneşim. Sen beni beceriksiz buluyorsun." dedi. Dudakları titrerken kollarını göğsünde bağladı. "Ben kimim ki zaten. Duygu kim ki!" dedi. Biraz daha konuşursa kesinlikle ağlayacaktı.
"Yok artık daha neler!" dedim şaşkınlıkla.
"Yok yok öyle. Hem öyle olmasa ne diye apar topar, vedalaşmaya bile gerek duymadan sanki alelade birisiymişim gibi çekip gitsin ki." dedi.
Kaşlarım hafif çatılırken "Hala aynı konudan mı bahsediyoruz?" dedim.
"Hayır saat kaç oldu hala aramadı. İnsan bu saate kadar bir kez aramaz mı? Geride merak edenim var diye düşünmez mi?" dedi.
"Anladım, değilmiş." dedim mırıldanarak.
Bacaklarımı iyice kendime çekip koltukta yan döndüm. Onun bu hali beni fazlasıyla üzüyordu. Çünkü onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Kuzey'e gerçekten aşıktı. Kuzey'in de en az onun kadar aşık olduğundan şüphem yoktu. Duygu, hislerini ilk kez bu kadar gün yüzünde yaşarken bu hislerin onu fazlasıyla derinden etkilediğinin farkındaydım. Aslında Kuzey'i birkaç kez aramıştım. Fakat telefonlarıma cevap vermemişti. Bu ani iş seyahatinin Duygu'yla arasında olanlarla ilgili olmadığını biliyordum. Ama aklıma gelen sebeple de göğsüm sıkışıyordu.
"Bak canım, eminim gerçekten önemli işleri olmasa seni merakta bırakmazdı. Hem o bildiğimiz Kuzey. Anlayışlı, duyarlı, üstelik sana da deli gibi aşık." dedim gülümseyerek.
"Öyledir değil mi, güneşim. Yani başka bir sorun yoktur?" dedi beklentiyle yüzüme bakarken.
"Tabiki öyledir." dedim elimi rahatlatmak istercesine koluna koyarak. Belki söylediklerim onu rahatlatmaya yetmişti ama içimi kaplayan huzursuzluk büyüyordu. Derin bir nefes alıp geriye yaslandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
General FictionHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...