"Abi!"
Odanın dışından gelen tiz sesle elimde çevirdiğim kalemi durdurup kulak kabarttım. Merdivenden gelen gürültülü ayak sesleriyle kaşlarım çatılırken gözlerimi devirdim. Önümde okunmayı bekleyen sayfalarca sınav kağıdı varken ben yine bir muharebenin ortasında kalacaktım anlaşılan. Aksel ve Duygu bu kes hangi sebepten birbirine girmişti merak ediyordum.
Bir andan çarpan kapıyla kaşlarım bu kez hayretle çatıldı. Oturduğum yerden endişeyle ayaklandım. Her ne tartışma yaşanırsa yaşasın bu evde asla kimse kapı çarpmazdı. Hızla ilerledim ve kapıyı açtım. Aksel'in çalışma odası benimkinin tam karşısıydı. Kapalı kapının ardından yükselen güçlü sesle hızla ilerledim ve içeri daldım. Aksel kollarını oturduğu koltuğun iki yanına uzatmış tepkisizce Duygu'ya bakarken Duygu öfkeden delirmiş gözlerle abisine bakıyordu. Bu kez farklı bir şeyler vardı o gözlerde.
"Yine derdiniz ne Allah aşkına sizin!" dedim ikisine doğru yürüyerek. "Sesiniz karşı odadan duyuluyor!"
"Sen onu sevgilisi kocana sor Helya!" diyerek adımla seslenen Duygu'ya baktım. Kesinlikle büyük bir sorun vardı. Elimi hızla koluna koyarken, "Canım bağırmana gerek yok, burada herkes seni duyabiliyor," dedim sakinleşmesi için. Zira Aksel'in gittikçe yükselen öfkesini daha kapıdan girer girmez gözlerinde görmüştüm.
"Hadi anlat!" dedi yeniden abisine dönerek. "Anlat bakalım ona da ne yaptığını..." Tek kaşım havalanırken yandan bir bakışla Aksel'e baktım.
"Seni son kez uyarıyorum sarışın," dedi Aksel. Elleri yumruk olmuş göğsü aldığı derin nefesle havalanıp tekrar inmişti. "Bağırmayı kes!"
"Bağırmak mı? Sen buna bağırmak mı diyorsun! Benim şu an bu evi başına yıkmaya bile hakkım var!"
"Hey, bence biraz sakin olmalısın, Duygu..." dedim araya girerek. "O senin..." derken öfkeli bakışları hızla yüzüme dönen arkadaşım sahte bir gülümsemeyle güldü.
"O benim ne, güneşim? Abin diyeceksin, değil mi?" dedi. Tekrar Aksel'e dönerken salık bıraktığı sarı saçları havada dalgalandı. "O benim abim olsaydı bunu bana yapmazdı! Üstelik ona istemiyorum dediğim halde!" dedi. Aksel oturduğu yerden kalktı ve masaya doğru eğilerek ellerini masaya dayadı. Kaşları şimdi iyice çatılmıştı.
"Bunu istemediğine birazcık inansam," dedi gözlerini kısarak. "Belki o zaman bu saçma öfkeni haklı bulabilirdim."
"Siz neden bahsediyorsunuz?"
"Tabi ki sevgili kocan şimdi de düğünüme kimleri çağıracağıma karar veriyor güneşim! Ona söyledim! Ama o gösterdiğim birazcık toleransı yanlış anlamış anlaşılan. Onu yanımda istemiyorum, anladınız mı? Bunca zaman tek bir dediğinize itiraz etmedim. Onunla ara sıra görüşmeye devam ettim. Ama bu kadardı! Bu son hamle sınırı çok aştı abi!" dedi Aksel'e dönerek.
"Bak," Aksel bıkkınlıkla bir nefes verdi.
"Asıl sen bak, abi. O benim..." derken bir an sustu ve dudaklarını birbirine bastırdı. Titreyen ellerini kollarına sararken yutkundu. "Evet, bir zamanlar annemdi..." dedi kırgınlık dolu sesiyle. "Ama o benim inandığım her şeyi yıktı..."
Duygu, tüm olanlardan sonra Şeyma teyzeyle kendi görüşmek istemişti. Her şeye bir sünger çekmek, onu affetmek için bir sebep aramak istemişti. Başta öyle olduğuna inanmıştık, hepimiz. Ancak o görüşme hiçbirimizin umduğu gibi olmamıştı.
Hiç görmese de kahramanı bildiği, elini hiç tutmamış olsa da onun anılarından güç aldığı babasının nasıl koca bir yalandan ibaret olduğunu öğrenmişti. En çok da ona yazıldığını sandığı mektupların nasıl birer yalandan ibaret olduğunu öğrenmek onu derinden sarsmıştı. Çünkü o mektuplar onun gücüydü. Sıkıntıda olduğunda tutunduğu daldı. Üzgün olduğunda yüzünü güldürendi. O mektuplar onun hiç görmediği babasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
General FictionHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...