BÖLÜM-45

2.1K 75 22
                                    

HELYA

Parmaklarımı seri hareketlerle masanın üzerine vururken yanaklarımı şişiriyordum. Duygu'nun derin bir of çektiğini duydum.

"Nerde kaldı bunlar? Hayır dertleri ne anlamış da değilim? Kuzey'i ilk kez bu kadar gergin görüyorum." dedi. Bakışları endişeyle yüzümde dolaşırken "Merak etme," dedim. "Eminim önemli bir şey yoktur."

Yalan söylediğim için kendimden nefret ediyordum ama bu konu öylece anlatabileceğim bir konu değildi. Aslında Duygu'ya anlatmak bana iyi gelecekti, biliyordum. Çünkü sorunları çözmekde benden daha iyiydi. En azından vereceği mantıklı fikirler bana bir yol gösterebilir, içine düştüğüm bu çetrefilli durumdan beni kurtarabilirdi.

"Aksel de çok öfkeliydi. Gerçi o her zaman öfkeli ama yine de bu sefer değişik bir şeyler var gibiydi." dedi.

"Hâlâ onları tanımadın mı? Onlar birbirini yer, iki dakika sonra can ciğer olurlar." dedim. Duygu sözlerimle tebessüm ederken "Haklısın galiba." dedi. "Ama yine de-" derken masadaki elinin üzerine elimi koyup "Canını sıkma artık. Eminim düzelecektir." dedim.

Sadece gülümsemeyle yetinirken huzursuzca yerimde kıpırdanıp mekanın girişine döndüm. Neden bu kadar uzun sürmüştü konuşmaları? Bir an Kuzey'in gerçekleri söyleyip söylemediğini düşündüm. İkisi de bu kadar öfkeliyken böyle bir şeyi söylemiş olamazdı, değil mi?

Onun için ne kadar zor olduğunu biliyordum. Kardeşi gibi gördüğü adamdan böyle önemli bir şeyi saklamak ne kadar can yakıcı olabilir tahmin edebiliyordum. Eğer yerinde ben olsaydım böyle bir şeyi Duygu'ya nasıl söylerdim bilmiyordum. İçimde derin bir huzursuzluk baş gösterirken oturduğum yerden yavaşça kalktım. Gidip onları bulacaktım. Fakat kalkmamla aynı hızla oturmam bir oldu. Duygu'nun derin bir nefes vererek "Sonunda." demesiyle bakışlarımı içeri giren ikiliye çevirdim.

Aksel'in üzerinde olması gereken kapüşonluyu kollarından çıkarmak üzere olan Kuzey ve sırılsıklam olan tişörtü üzerine yapışan Aksel'in yüzlerindeki yumuşak ifadeye bakılırsa ortada bir sorun kalmamıştı.

Dudaklarımdan derin bir oh sesi çıktı. Fakat benim için şuan büyük bir problem daha vardı.
Aksel ve her hattı gözler önüne serilmiş vücudu!

Gözlerim anında fazla kalabalık olmayan mekanı tararken neredeyse yarısı kadın olan müşterilerin gözleri ciğerci kedi gibi Aksel'e çevrilmişti. Hah! Bu ülkede erkek kıtlığı mı çıkmıştı!

Kıskançlık anında bedenimi ele geçirirken yan masamızda oturan çakma sarışının o arsız gözlerini oyma fikriyle yanıp tutuşuyordum. Kadın neredeyse yol boyu yürüyen Aksel'i gözleriyle parçalara ayırmıştı. Az sonra da ben onu o kadar küçük parçalara ayıracaktım ki o parçaları mikroskopla yerden toplamak zorunda kalacaklardı.

Aksel ve Kuzey sonunda yanımıza gelirken "Aman allahım, sırılsıklam olmuşsunuz." diyen Duygu'nun sesiyle bakışlarımı çakma sarışından ayırıp Aksel'e çevirdim. Koskoca adamlar yağmurun hızlandığını görmemişler miydi de kendilerini bu hale getirmişlerdi. Hayır yani konuşacaksan geç içeri konuş, bu gereksiz yağmur romantizmi de niye!

"Önemli değil güzelim, içerisi yeterince sıcak, birazdan kururuz." diyen Kuzey'e baktım. "Yağmurun hızlandığını fark etmediniz heralde." dedim. Sesim oldukça sert çıkmıştı. Kuzey'in beklemediği bu tavrım karşısında kaşları havalanırken "Gördük." dedi uzatarak.

"Ha bide?" dedim kollarımı göğsümde bağlarken. Gözlerim hala ayakta dikilen Aksel'in ardından yan masaya kayarken çakma saçlı kadının bakışlarının odağı hala Aksel'in sırtında dolaşıyordu.

GECE GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin