HELYA
Zamanın durduğunu sandığım çok anım olmuştu. Kimi tatlı kimi de tatsız anlardı. Ancak hepsinin tek bir kahramanı vardı. Zamanımı durduran tek bir kişi… Aksel.
Bana, ‘Seni sevmek yaptığım en iyi şeydi…’ demişti. Onun sevgisine sahip olmak benim hayatımın ta kendisiydi. Evet, belki de hiçbir zaman ummadığım, sahip olmayı düşlemediğim, buna vaktimin olmadığı bir şeye sahip olmuştum. Aşka. Öylesine bir aşka değil, onun aşkına. Apansız girmişti hayatıma. O asansörde paldır küldür kollarına düşerken nerden bilebilirdim ki, aslında yaşamaya yeni başlayacağımı, sahip olduğum her şeyi kaybetmişken içimdeki tüm boşlukların dolacağını. Bilemezdim. Hala da bilmiyordum. Yarın ne olacağını, nelerin hala yanımda nelerin ise kaybolacağını, bilmiyordum. Ancak bildiğim bir şey vardı. O da, parmağıma takılan bu yüzüğü sonsuza dek aşkla taşıyacağımdı.
Aksel gideli birkaç saat olmuştu. Kalbim hala arada tekliyordu. Her an durabilir, nefesim kesilebilirdi. Ama umurumda bile değildi. Çünkü şimdi ölsem, biliyordum ki mutlu ölecektim. Kalbimde, ruhumda onun aşkıyla ölecektim. Bu muazzam bir ölüm olurdu. Yattığım yerden doğrulup sırtımı yatağın başlığına dayadım. Saatlerdir parmağımdaki yüzüğü izliyordum. Yüzümdeki aptal gülümsemeyi biri görse kesinlikle kafayı sıyırdığımı düşünürdü. Kim ne düşünürse düşünebilirdi. Çünkü mutluydum ve kimse bundan daha önemli değildi. Odamın kapısı tıklatıldı. Kafamı kaldırdım. Duygu yarı aralık kapıya yaslanmış girmek için bekliyordu.
“Gelsene,” dedim. Yatakta yana kaydım. Duygu gülümseyerek içeri girdi ve açtığım boşluğu oturup yaslandı.
“Ben yokken neler yaptın bakalım?” dedi. Yorgun gözlerini birkaç kez kırptı. Bazen gerçekten çok yoruluyordu. Ama yine de günün sonunda beni kontrol etmeden asla uyumuyordu.
“Sen yokken çok şey oldu,” dedim avcumun içine sakladığım elimdeki yüzüğün varlığıyla gülümseyerek. Duygu tek kaşını kaldırıp kafasını dikleştirdi.
“Kötü bir şey mi, diye soracağım ancak yüzündeki şu anlamlandıramadığım gülümseme buna engel oluyor?” dedi sorgularcasına. Kafamı iki yana salladım. “Aslında çok da değil, tek bir şey…” dedim.
Dudağımı ısırdım. Bana ne tepki vereceğini bilmiyordum. Belki de erken bulurdu. Çünkü kendisi yirmi yediyi görmeden evlenmeyi düşünmüyordu. Ancak kesinlikle şaşıracaktı. Duygu merakla kafasını salladı. “Ne?” dedi. “Kızım çatlatmasana insanı.”
Yorgun ama heyecanlı sesiyle konuşurken biraz sonra yüzünün alacağı şekli düşündüm ve kıkırdayarak elimi yüzüme kapatıp kısa süre sonra açtım. Duygu’nun bir anda kireç kesen suratını görmeyi beklemiyordum. Kocaman olmuş gözlerini kırpmıyordu. Dudakları aralandı ancak tek kelime etmedi. Kaşlarım bir an çatılırken tek bir noktaya diktiği bakışlarını takip ettim. Bakışları hala çenemde olan parmağımdaydı.
“Ah, sanırım söylememe gerek kalmadı,” dedim. Duygu kafasını gördüklerine inanamıyormuş gibi iki yana salladı. Gözlerini iki kez kırptı. Sol elimi yüzünün önünde endişeyle salladım. İnme inmiş olabilir miydi?
“Duygu?”
“Aman Allah’ım!” dedi bir anda yatakta dizlerinin üzerinde doğrularak. Sağ elimi tutup kendine çekti. Gözlerim kocaman açılırken dudağımı ısırdım.
“Bu gördüğüm şey gerçek değil mi?” dedi. Elimi biraz daha yüzüne yaklaştırdı. Bu haline gülmek istesem de bunun sevinç şaşkınlığı mı yoksa başka bir şey mi olduğuna emin olamadığım için sustum. Bakışları yüzümü bulurken kafamı onaylarcasına salladım. “Evet, Aksel bana evlenme teklifi etti,” dedim. Duygu’nun dudaklarından bir şaşkınlık nidası döküldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
Ficción GeneralHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...