Meydan yerinde kampana vurdu.
Neredeyse koğuşların kapıları kapanıyor
Bu sefer hapislik uzun sürdü biraz:
8 yıl...
Yaşamak ümitli bir iştir, sevgilim.
Yaşamak: Seni sevmek gibi ciddi bir iştir.
Hocanın dudaklarından dökülen dizeler son bulurken derin bir nefes aldım. Gözüm bundan önceki yarım saat boyunca olduğu gibi yine masanın üzerindeki telefonumun ekranına kaydı. Ne bir mesaj ne de bir arama belirtisi olmayan karanlık ekrandan hüsranla ayırdım gözlerimi. Şeyma teyzenin yanından geleli neredeyse bir gün olmuştu ve ben ertesi gün soluğu okulda almıştım. Koca bir gece geçmişti ve Aksel'den hala ses soluk çıkmamıştı. Dün oldukça geç bir saatte döndüğümüz için herkes evlerine dağılmıştı. Oysa ki dün gece 'Yarın ararım, ufaklık' derken bu kadar bekletileceğimi tahmin edememiştim.
Bugün hafta başıydı. Tabi ki her öğrenci gibi ben de güzel ve huzurlu bir tatilin sonunda koca amfide saatler süren derslerde günümü harcamak istemiyordum. Aksel'in yanında olmak istiyordum. Neyse ki hocanın -her ne kadar uyuz olsam da- oldukça başarılı şiir okuma yeteneği günümün biraz olsun iyi geçmesini sağlıyordu. Devamsızlık hakkım neredeyse sınırdaydı ve benim sınıfta kalma şansım yoktu. Bir an önce mezun olmalı ve ayaklarımın üzerinde daha sağlam durmalıydım. Son kalan paramın da suyunu çekmek üzere olduğunu düşünürsek bir an önce çalışmaya başlamam gerekiyordu. Çalışma-
Tabi ya! Alp!
Elimi sertçe alnıma vururken bir yandan da kendi kendime saydırıyordum. Alp'in benim için ayarlayacağı işi nasıl unutmuştum! Aksel, Duygu'nun ayrılık acısı bir de bu seyahat derken tamamen aklımdan çıkmıştı.
"Sanırım, Helya arkadaşınız şiirden fazla etkilendi."
Hocanın elindeki kitabı masamın önüne bırakmasıyla bir anda yerimden sıçrarken başımda zebellah gibi dikilen hocaya baktım. Ah! Bir daha kesinlikle ön sıraya oturmayacaktım. "Bu kadar 'Vah vah!' lamanın sebebi şiirdir diye düşünüyorum, öyle mi Helya?"
Tüm bakışların üzerime çevrildiğinden adım kadar emindim. Bir anda bedenimi saran utanç duygusuyla "Evet, kesinlikle haklısınız." dedim.
Tabi bunu gözlüklerinin üzerinden dik dik suratıma bakan hocadan başka kimse duymamıştı. "Evet, devam ediyoruz." diyerek uzaklaşan hocanın ardından son kez telefonumun ekranına bakıp bıkkınlıkla kafamı sıraya koydum. Nazım'ın da dediği gibi yaşamak ümitli bir işti ve şuan ümit ettiğim tek şey Aksel'den gelecek ufacık bir haberdi.
Sonunda tüm derslerim bitmişti. Fakültenin kapısından çıkarken kolumdaki saate baktım. Saat neredeyse dört olmuştu. Gökyüzüne bakarken hafiften çiseleyen yağmuru gördüğümde sabah havanın açık olmasına aldanmayıp yanıma aldığım cekete şükrediyordum. Çantamı bacaklarımın arasına sıkıştırıp ceketi giyiyordum ki o da ne! Tabi ki de en olmadık zamanlarda çalmaya başlayan telefon. Tek kolum ceketin içinde kalırken diğer kolumla bacaklarımın arasına sıkıştırdığım çantayı alıp ceketi giydiğim koluma astım. Tam fermuarı açmak üzereyken omzundan kayan çantayla eğilirken ceketin giydiğim kısmı da çıkmıştı. Kendi kendime telefona söylenirken sonunda fermuarı açıp çantanın içindeki karmaşada telefonu bulmaya çalışıyordum. Hadi ama! Bu çantanın içi ne ara bu hale gelmişti. Ben ceketi giyene kadar bastıran yağmur damlalarıyla bir kez daha şansıma saydırırken telefonun melodisiyle aynı anda üzerime yağan damlalar da durmuştu. Üzerimde hissettiğim gölgeyle bakışlarım ilk önce parlak siyah ayakkabılara takılırken yavaş yavaş kafamı yukarı kaldırdım.
![](https://img.wattpad.com/cover/191895673-288-k387765.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
Aktuelle LiteraturHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...