BÖLÜM-32

3.3K 94 2
                                    

HELYA
Kıskanmak...
İnsanoğlunun merhametini, vicdanını, aklını, insana insanlığını bile unutturabilecek en büyük tehlikedir kıskançlık. İnsan kimi zaman parayı kıskanır, çalar. Kimi zaman başkasında olan gücü kıskanır. Kendi içindeki gücü aramaz, gözü hep başkasının olanda kalır. Bu yüzden yakar, yıkar, kendi çaresizliğinin kurbanı olur. Kimi zaman da sevdiğini kıskanır. İşte kalbin en büyük düşmanıdır sevdiğini kıskanmak. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir karşılığı yoktur bunun, o illet bir kez kalbimize düştüğü zaman artık ne para çare olur ne de güç. Aslında kalbin kıskanmak dediği şeyin adı, sevdiğini paylaşamamaktır, parandan, gücünden, uğrunda yanlış yollara sapmaktan gocunmadığın ne varsa hepsinden vazgeçebilmek ama kalbine ait olanı paylaşamamaktır. Ellerini, gözlerini, ağzından çıkan her kelimeyi, verdiği her nefesi, habersizce yere düşen saç telini bile paylaşamamak.
Sanırım bir hışımla masadan kalkıp pistte dans eden ikiliye doğru ışık hızıyla yaklaşan Kuzey'in damarlarında da kan yerine kıskançlık akıyordu.

"Bir şey yapmayacak mısın?" dedim korkuyla Aksel'in koluna tutunurken. Aksel masadan uçarak uzaklaşan Kuzey'e çatık kaşlarla izliyordu.

"Hayır." Bu kadar vurdum duymaz oluşunu şaşkınlıkla izlerken yerimde huzursuzca kıpırdanıp, ona da huzur vermeye niyetim yoktu.

"Aksel, lütfen bir şeyler yap. Alp'e nasıl baktığını görmüyor musun? Çocuğu piste gömecek birazdan." dedim tıslayarak. İki koca adamın yanında neredeyse ağlayacak olan Duygu'nun yerinde olmak kesinlikle istemezdim. Ve tabiki bunların hepsinin benim başımın altından çıkması üzerime büyük bir yük oluyordu.

"Ah, keşke. Ama yapmayacak." dedi ilk cümleyi oldukça istekli söyleyip, ikincisini ise tam bir hayal kırıklığıyla.

"Nerden biliyorsun, lütfen bir şeyl-" derken Aksel çenemi nazikçe tutup piste çevirdi. "Bak. Ben söylemiştim demeyi severim, ufaklık bu yüzden...ben söylemiştim." dedi.
Kuzey, tam da Aksel'in söylediği gibi Alp'e yanlışlıkla bile dokunmadan Duygu'yu alıp mekânın çıkışına doğru gidiyordu.

"Ah, çok şükür." Yerine gelen keyfimle bakışlarımı Aksel'e çevirirken hala çenemde olan parmaklarını tenimde gezdirdi. "Bu demek oluyor ki planım işe yaradı." dedim kocaman gülümserken. Aksel sözlerimi dinliyordu fakat şuan tek odağı konuşurken açılan dudaklarımdı.

"Bence bir tebriği hak ettim." dedim elimi uzatıp. Bakışları kısa bir an elime kayarken kısık sesle güldü.

"Memnuniyetle."
Çenemdeki parmakları ensemi kavrarken beni kendine çekip nefesimi kesen bir öpücük bıraktı dudaklarıma. Birkaç saniye sonra kendini yavaşça geri çekerken havada kalan elim kucağıma düştü. "Tebrikler, sevgilim." dedi dudaklarıma fısıldayarak. Tüm kan yanaklarıma hücum ederken çevremizdeki insanların bizi görüp görmediği merak ediyordum. Gözlerim yarı endişeyle karışık saf saf Aksel'e bakarken onun parlayan bakışlarından nerde olduğumuzu umursamadığını pek sanmıyordum.

"I-ıı..." Bakışlarımı yavaşça dans eden kalabalığa çevirirken burnum Aksel'in yanağına sürttü. "İnsanlar bizi-"

"Kimsenin bizi izlediği yok, ufaklık." dedi sanki bir çocuğa anlatır gibi tane tane ve sakince.

"Yaa. Bana öyle geldiyse demek ki." dedim yavaş yavaş Aksel'e dönerken. "Bir de şey..."

"Evet?" dedi kaşlarını kaldırıp. Dans pistinde söylediği kelimenin, o beni öpene ve aynı şeyi tekrar söyleyene kadar kendi hayal dünyamdaki bir yanılsama olduğunu düşünüyordum. Fakat aynı rüyayı ikinci kez görüyor olamazdım, değil mi? Aklımdakileri nasıl sormam gerektiğiyle ilgili bir fikrim yoktu. Aramızda gelişen her şey anlıkdı. Bana karşı olan hislerini bilmiyordum. Evet, belki bir şeyler vardı bunu gözlerinden görebiliyordum ama açığa kavuşması gerekenlerin bilinmezliği içimi kemirip dururken bu konuyla ilgili nasıl bir giriş yapmam gerektiğini bilmiyorum. 'Biz şimdi neyiz?' mi demeliydim? Ah! Bunu kesinlikle soramazdım!

GECE GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin