BÖLÜM-54

1.6K 61 0
                                    

Susmak...

Dil susup da konuşmayınca kalpler ağlamaya başlar. Ufacık damlalar birikip denizlere, denizler koca bir okyanusa dönüşür. Sonrası ise basit, kendi içimizde boğulup gideriz. Taşmasına izin vermediğimiz her damlada boğulmaya mahkum ederiz kendimizi.

Bu öyle ağır geliyordu ki şimdi, sanki tüm dünya omuzlarımın üzerine çökmüş gibiydi. Boğuluyordum. Üstelik tek başıma değildim. Hayat, kendine bir kurban seçmişti ve o kurban Aksel'in annesiydi. Sevdiğim, aşık olduğum adamın annesi... Rüya Hanım, kalbinde belki de hiçbir zaman tahmin edemeyeceğim bir acıyla gitmişti. Giderken de peşinde kocaman bir yalan bırakmıştı. Ve birgün, o yalan karşımıza çıkmış, parmaklarını usul usul dudaklarına götürmüş ve fısıldamıştı. Şşş...

Ve hepimiz susmuştuk. Bunun bir bedeli olacaktı. Tıpkı her yalanın olduğu gibi.

Duygu, kirpiklerini bile kırpmadan gözlerini boş duvara dikmiş öylece bakıyordu. Yavaş adımlarla yanına doğru ilerlerken bacaklarım titriyordu. Dakikalardır aynı pozisyonda oturuyordu. Yanına oturdum. Elimdeki su dolu bardağı önündeki sehpanın üzerine koyarken titreyen dudaklarımı ısırarak engellemeye çalıştım. Bardağı bırakıp elimi çekmek üzereyken bileğime dolanan soğuk parmaklarla kafamı kaldırdım ve onunla göz göze geldim. Karşımda yüzüme bakan kızarmış gözler yüreğimi paramparça ediyordu. Yüzünde tek bir mimik dahi yoktu. Kurumuş dudakları dakikalar sonra ilk kez aralandı.

"Dedikleri doğru değil." dedi. Sesi, daha önce ondan duymadığım kadar keskindi. Yüzü bir anda iğrenir gibi buruşurken, "O bir yalancı," dedi.

Aniden oturduğu yerden kalkarken eliyle az önce sehpanın üzerine koyduğum bardağa çarptı. Bardak ayaklarımın dibinde parçalara ayrılırken dudaklarımdan ufak bir ses çıktı. Şaşkınlıkla etrafa saçılan cam parçalarına baktım. Duygu parmaklarıyla burnunu sıkmış kafasını iki yana sallıyordu.

"Gerçekten buna inanmış olamam, değil mi?" dedi bir anda. Dudaklarından dökülen kıkırtılarla endişeyle yüzüne baktım.

"Ah, hadi ama. Bu şakayı yemiş olamam, değil mi?" dedi. Ellerini beline koydu ve bana baktı. "Söylesene, kimin fikriydi bu? Kesinlikle Kuzey'indir.
Kafasını sallamaya devam etti.

Boğazımda düğümlenen yumruyla yutkunmaya çalıştım. Bu hali beni endişelendiriyordu. Elini bana doğru uzattı. "Bekle bekle, yoksa senin buzlar prensinden mi çıktı bu soğuk şaka." dedi. "Hadi söyle Helya, gerçekten kızmayacağım,"

Duyduklarını inkar etmemi bekleyen sesindeki umut canımı acıtırken gözlerimi kapattım. Sıcak gözyaşı yanağımdan aktı. Ufak bir iç çekiş dudaklarımdan firar etti. Duygu'nun yanıma yaklaşan ayak seslerini duyuyordum. Yerdeki cam parçalarını umursamadan dizlerini yere koydu ve önümde eğildi. Dizlerimin üzerindeki ellerimi avuçlarının arasına aldı.

"Hey, neden ağlıyorsun." dedi şevkatle. Yüzünde anlamsız bir gülümseme belirdi. "Şimdi her şey şakaydı diyeceksin ve bitecek güneşim. Hadi, " dedi avuçlarının arasındaki ellerimi sıkarak. Gözleri beklentiyle yüzüme bakarken hareleri titriyordu. "Söyle hadi, şaka yaptık de. Hadi söyle,"

Parmakları bir ölününkiler kadar soğuktu. Tıpkı benimki gibi. Dudaklarım sözleriyle daha fazla titriyordu. O konuştukça kalbime sanki iğneler saplanıyordu. Yüzündeki gülümseme yavaş yavaş silindi. Gözleri acıyla yüzüme baktı. "Söylesene," dedi fısıltıyla. "Yalvarırım söylesene güneşim."

Dudaklarımdan sesli bir hıçkırık çıkarken gözlerimi sıkıca kapattım. Yüzüne bakmak canımı acıtıyordu. Ama yapmak zorundaydım. Onun için güçlü durmak zorundaydım. Derin bir nefes aldım. Gözlerimi açtım.

GECE GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin