~Genç adam eski binadan içeri girdiğinden beri hızlanan kalbinin, beton kirişin ardından çıkıp birkaç metre önünde duran sırtı dönük kadını gördüğünde boğazında attığını hissediyordu. Kaç yıl olmuştu onu görmeyeli? Uzan zaman önce bırakmıştı saymayı.
Saçları onu son gördüğü zamandan bu yana uzamış, beline geliyordu. Bir zamanlar izlemeye doyamadığı, güneş görünce tıpkı bir ateş böceği gibi parlayan bal köpüğü saçlarına baktı.
Biraz daha ilerledi. Daha sonra elbisesinin eteğini sıkan ufak yumruğu girdi görüş alanına. Beyaz teni o kadar soluktu ki damarlarını çarşaf gibi gün yüzüne çıkarıyordu. İnce omuzları titrerken ufak bir iç çekiş duydu. Genç kadın ağlıyordu. Kaç sene geçmişti ama kadının gözyaşları hala adamın canını yakıyordu. Genç kadın ani bir adımla biraz daha boşluğa yaklaştı. Genç adamın dudakları refleksle aralanırken ufak bir ses çıktı.
Genç kadın yavaşça omzunun üzerine döndü. Arkasına bakamıyordu ama onu hissediyordu. Görmeye hazır değildi. Onu görmeye hakkı yoktu. Yıllar önce onu terk edip giderken bir gün bu anın geleceğini biliyordu.
Ardında yaralı bir adam bırakmıştı ama bir gün bile kendi acısını düşünme gafletine düşmemişti. Onu terk edip gitmenin cezasını kendine böyle kesmişti. Gün gelip onunla yüzleşeceğini zaten biliyordu. Ama yüzüne bakmaya cesaret edemiyordu.
"Gelmemeliydin." dedi cılız sesiyle. Genç adamın elleri titredi. Yıllar olmuştu sesini duymayalı ama genç kadın hala üzerinde deprem etkisi yaratıyordu. Bu kadar aciz oluşuna lanet etti.
"Sen de öyle." dedi. Sesinden öfke akıyordu. Ama bu öfke kadına değildi. Hala onu görünce tekleyen kalbine öfkeliydi.
Genç kadın güçsüzce gülümsedi. Hissediyordu. Gücü kalmamıştı. Birazdan bitecekti. Tüm acıları son bulacaktı. Ardındaki öfkeli sese hak veriyordu. Tam da beklediği gibiydi. Ne çok isterdi öyle olmamasını. Kollarına beline dolayıp, 'Her şey bitti!' demesini ne çok isterdi. Kokusu hala hatırladığı gibi miydi merak ediyordu.
Yüzündeki gülümseme yavaşça soldu. Onu düşlemeyi bile hak etmiyordu. Şimdi arkasına dönecek ve yılların vicdan azabıyla yüzleşecekti. Kalbiyle yüzleşecekti.
Yavaşça arkasına döndü. Yıllar sonra ilk kez sevdiği adamın gözlerinin içine baktı. "Hiç değişmemişler," dedi bir zamanlar hayranlıkla baktığı yüze bakarken. "Gözlerin tıpkı hatırladığım gibi."
Genç adam karşısındaki solgun yüze baktı. Ne kadar değişmişti! Bir zamanlar kırmızı yanakları olduğunu hatırlıyordu, utanınca kan dolan yüzünü. Şimdi karşısında duran kadın çökmüş gözaltıları ve solmuş yüzüyle ne kadar da yabancıydı. Ama merak ediyordu. Kokusu hala aynı mıydı? Merak etmemeliydi.
"Yalnış," dedi genç adam. "Artık senin hatırladığın adam değilim."
"Beni unuttun mu?" dedi genç kadın yıllardır merak ettiği gerçeği duymak için. "Benim kadar bir daha sevdin mi?"
Genç adam sadece karşısında bomboş bakan gözlere baktı. O artık bir zamanlar sevdiği kadın değildi. O artık farklı biriydi. Onu terk ederken de onun sevdiği kadın değildi. Çünkü onun sevdiği kadın onu asla bırakıp gitmezdi. Kısa bir an sevdiği kadının onu gerçekten ne zaman terk ettiğini düşündü.
"Ablan her yerde seni arıyor, senin için endişenmiş." dedi genç adam boğazını temizleyerek. Genç adamın sözleriyle kadın ruhsuz bir kahkaha attı.
"Benim için gerçekten endişelenseydi beni sen değil, o bulurdu. Seni buraya beni bulacağını bildiği için gönderdi. Çünkü ona kalsa beni asla bulamazdı. O beni tanımıyor bile. Buranın benim için ne anlama geldiğini bile bilmiyor. Ölmek isteyeceğim tek yerin burası olduğunu bilmiyor. O benim hakkımda hiçbir şey bilmiyor." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
General FictionHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...