HELYA
Elimdeki kupayı masaya koyup Alp’in önüne sürüklerken Duygu elinin tersiyle gözlerini ovalayarak mutfağa girdi. Kafasının üzerinde kocaman bir topuz yapmış, bu topluluğa aykırı çıkan birkaç saç tutamı topuzdan fırlamıştı. Bakışlarımızı aynı anda Duygu’ya çevirirken hala varlığımızın farkına varmamıştı.
“Seni sadece biraz yalnız bıraktım. Ne bu halin, savaştan mı çıktın?” dedim. Sesimle bir an irkildi. Bakışları beni bulurken dudaklarından ufak bir ses çıktı. “Hey,” dedi şaşkınlıkla. “Ben de karşıya gittin sandım.”
Bakışlarını benden çekip kahvesini yudumlayan Alp’e çevirirken, “Merhaba?” dedi, ne zaman geldiğini anlamaya çalışan bir bakışla. Alp selamına elini kaldırarak karşılık verdi.
“Kapı sesini duymadın mı?” dedim.
“Yo, kapı çaldı mı ki?” dedi. Aksel ve Kuzey gittikten sonra dava dosyalarını incelemek için odasına kapanmıştı ve kapı sesini duymadığına göre her zamanki gibi kendini beyaz kâğıtların arasında kaybetmiş olmalıydı. Kafamı sallayıp önümde hala içilmemiş olan kupayı Duygu’ya uzattım. Gözleri parıldayarak elimdeki kupaya bakarken, “Ah, teşekkür ederim. Bir varil dolusu içsem anca kendime gelirmişim gibi geliyor,” dedi.
Yorgun yüzüne dudaklarımı bükerek baktım. “Sana yiyecek bir şeyler hazırlamamı ister misin?” dedim. Alp’in yanındaki sandalyeyi çekip oturdu.
“Hayır, güneşim, şimdilik bu yeterli. Teşekkür ederim…” dedi kafasını yatırıp gülümseyerek. Önümdeki sandalyeyi çekip karşılarına oturdum.
“Bir süredir yoktun?” dedi Duygu kafasını Alp’e çevirerek. Duygu’nun sorusuyla dudaklarına götürmek üzere olduğu kupa havada kalan Alp, bakışlarını Duygu’ya çevirdi. Dudakları alışık olduğumuz haylaz gülümsemesiyle kıvrılırken, “Özledin mi beni?” dedi. Duygu gülümseyerek Alp’in koluna yumruk yaptığı elini hafifçe vurdu. “Ya, ne demezsin!” dedi.
Alp, Duygu’nun vurduğu yere parmağı dokundurduktan sonra dudaklarına götürerek öptü.
“Dokunduğunuz yerde güller açar matmazel,” dedi. Bu haline gözlerimi devirerek bakarken Duygu, “Zevzek şey,” diyerek gülümsedi.
“Kadınlar tarafından karşı konulmaz bir cazibem olduğu doğrudur yani bu cazibede onlar üzerinde yoğun bir özlem duygusu barındırıyor haliyle. Ama bundan sonra kendimi özletmemeye gayret ederim,” dedi göz kırparak.
“Derdim özlem değildi canım, akıl sağlığımdı. Şu karşımdaki kadın biraz daha senden haber alamasaydı şuan adın tüm haber bültenlerinde kayıp aranıyor olarak geçecekti,” dedi.
Evet, belki biraz, hatta birazdan daha fazla endişelenmiş olabilirdim fakat kesinlikle abartıyordu. Alp, kaşları havada söylediklerinin doğru olup olmadığını anlamak için yüzüme baktı.
“Kesinlikle abartıyor!” dedim kafamı sallayarak.
“Ne? İki de bir yanıma gelip bana FBI’ın telefonunu bulup bulamayacağımı sormanı saymadım bile!” dedi.
Gözlerim kocaman açılırken önce Alp’in şaşkın yüzüne daha sonra da Duygu’ya baktım.
“O şakaydı bir kere!” dedim utançtan kısılan sesimle. Alp’in şuan beni kafayı yemiş olarak gördüğüne emindim. Bakışlarımı masadaki ellerime indirdim. Ah, kesinlikle rezillikti ki üstelik tüm bunları yapmak benim vazifem değildi. Sadece bir süre ortadan kaybolmuştu ancak içimde tuhaf bir his vardı. Yolunda olmayan bir şeyler olduğunu biliyordum ki haksız da çıkmamıştım. Bakışlarımı çekinerek Alp’e çevirdiğimde yüzündeki şaşkınlık gitmişti. Sadece düz bir ifadeyle yüzüme bakarken yüzünde buruk bir tebessüm belirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
General FictionHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...