"Güneşim biraz daha sağ yap.
Hayır hayır çok gittin azcık geri gel.
Ah hayır bu sefer de fazla gittin!"
Şuan nerde miyim?
Tam olarak baykuş gibi bahçedeki erik ağacının dalına tünemiştim. Hem de en gamlısından, en kederlisinden. On dakika önce Duygu'yla yaptığımız konuşmanın sonunda indiğimiz bahçede gördüğü eriklere ciğercinin salyalı kedisinden biraz daha hallice bakan sarışınıma dayanamayan yufka yüreğimin halt etmesiyle oturduğum dalda düşündüğüm tek şey eğer aşağı düşersem öleceğimin mi yoksa sakat kalma ihtimalimin mi daha yüksek olduğuydu.
Buraya nasıl ve ne şekilde çıktığımı hatırlamıyordum. Çünkü aşağıdayken gözümüze inen perdenin yukarı çıktığım an kalkmasıyla gördüğüm yükseklik merhametimin son kırıntısına kadar her şeyi unutturmuştu ve Duygu'nun bir türlü susmayan çenesi dehşetime dehşet katıyordu.
Ne vardı sanki Kuzey ve Aksel'in işlerinin bitmesini bekleseydim!Belki bünyeme yüklenen bu gereksiz aksiyona gerek kalmazdı. Belki ağaçtan düşerek değil ama korkudan ölmeme de gerek kalmazdı.
"Nerde bu lanet olasıca!" dedim.
Sağ kolum düşmemek için ağacın gövdesini sararken sol kolumla da Duygu'nun yönlendirmesi daha doğrusu yönlendirmeye çalışmasıyla başımın üzerindeki eriklere ulaşmaya çalışıyordum. Tabi yerle aramdaki yüksekliğin vermiş olduğu baş dönmesi kafamı yukarı kaldırmamı engelliyordu.
"Ne var ki sana acıyorsam ben! Sanki hiç erik görmedin. Hayır yani malum gününde de değildin! Kuzey değil benim sanki sevgilin."
Kendi kendime sayıp söylerken aşağıdan gelen kıkırtıları duymamla bakışlarımı hemen Duygu'ya çevirdim."Gülüyor musun sen!"
Artık gizleme gereği duymadan güçlü bir kahkaha patlatırken bir yandan da konuşuyordu."Söylenirken o kadar tatlısın ki. Ben küçükken annemin yaşlı teyzesi bize gelir hiçbir şeyi beğenmez böyle söylenirdi. Kırış kırış olan yüzü daha da kırışırdı. Böyle tıpkı ona benziyorsun söylenirken! Tabi onu sevmezdim. Tam bir gudubetti. Ama şanslısın ki seni seviyorum bebek." dedi.
Kocaman gözlerle ona bakarken cidden onun görüpte benim göremediğim hangi şanstan bahsediyorduk!
Sonumun onun yüzünden ağaçtan düşüp ölmek olduğunu bilseydim onu o gün o bankta denize atardım. Evet evet kesinlikle atardım.
"Dalga mı geçiyorsun! Beni bir tek senin gudubet teyzene benzetmediğin kalmıştı o da oldu. Şurdan ineyim görürsün sen kırışık neymiş gudubet neymiş!" dedim elimi hırsla yukarı uzatırken.
"Ah evet evet tam elinin üzerinde. Yavaşça onu al güneşim!" dedi dakikalar sonra ulaşabildiğim ilk eriğin sevinciyle ellerini çırparken.
Parmaklarımın ucuna değen eriği yavaşça çekip avucumun içine aldım. Altın bulsam bu kadar sevinemeyeceğim şuanda mutlulukla elimdeki eriğe baktım. Kazandığım zaferle az önceki sinirim elimdeki yuvarlak şeye bakarken geçti.
Birkaç deneme daha yaptıktan sonra kucağımda tam altı tane erik vardı."Hadi onları bana at güneşim."
"Hey, bunları toplamak için neler çektim. Eğer birini bile yere düşürürsen burdan üzerine atlarım bilmiş ol!" dedim.
"Tamam bebek o iş bende sen merak etme." dedi halime gülerken. Tabi aşağıdan gülmek kolaydı. Stresten saç diplerime kadar terlemiştim. Ayrıca ağaca sürtünmekten elektriklenen saçlarım da çabasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
Ficción GeneralHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...