HELYA
Kendimi bildim bileli çok fazla düşünürüm. Bazen hayatı, bazen sevdiklerimi, bazen de diğer insanları. Sanırım bu özelliğimi babamdan almışım. Bu özelliğimizin bizi daha sakin yaptığını söylerdi hep. Çok düşünmek cesaret ister, herkesin yapacağı iş değil, derdi. Özellikle de birini sevince...
Bunu söylerken gözlerinin nasıl bir anda parladığını hatırlıyorum. O zamanlar bunun ne kadar mucizevi olduğunu anlayamazdım. Ama şimdi... Tam olarak ne hissettiğini anlıyordum. Hem de tüm ruhumla. Üstelik bunun aslında ne kadar yorucu olduğunu da anlıyordum. Birini sevmek zor işti. Yorucu işti. Ama dünyanın en güzel yorgunluğuydu.
Birini sevince aklınla kalbin aynı anda çalışıyor ancak birisi galip geliyordu. Eşitliğin sağlanamadığı tek savaş akılla kalp arasında olandı. İnsanoğlunun en zor savaşı olabilirdi bu. Kalbim, bu savaşa galip gelmişti. Daha önce hiçbir tecrübem olmayan bir savaşta tüm benliğimle savaşmıştım. Ve kalbim daha ilk anda zafer bayrağını sallamıştı. Onu gördüğüm ilk anda...
Onu sevmemek mümkün müydü? Benim için değildi. Olmamıştı ki. Ona gördüğüm ilk an aşık olmam kaderin kaçınılmazlığıydı. Hayatımı bir anda değiştiren kaçınılmazlığım... Bir anda hissedebileceğimden çok fazlasını hissettiğim o duyguyla yüzleşmiştim ve bu hiç kolay olmamıştı. Çünkü tüm bunları hissettiğim adam Aksel'di. Ve o kesinlikle kolay bir adam değildi.
Aşka öyle tecrübesiz, öyle uzaktım ki sınırları, kuralları, sert bir kabuğu olan bu adamı sevmek benim imkânsızımdı. Bir imkansızı sevmek bu kadar kolay olmamalıydı ancak olmuştu. Onu, gözlerine baktığım ilk anda ruhuma işlemiştim. Onu sevmek başıma gelen en güzel şeydi.
Ve bir diğer güzel şey ise onun da beni sevmesiydi. Evet, bu gerçekten olmuştu. Benden hatta herkesten öylesine uzak ve soğuk duran adam bana aşık olmuştu. Tıpkı ona baktığım gibi bakıyor, tıpkı ona güldüğüm gibi gülüyordu yüzüme. Ve bunu hayatım boyunca hiçbir şeyi istemediğim kadar çok istemiştim. Olmuştu. O adam, aşık olduğum gece karalarının sahibi o adam, bana aşık olmuştu.
Adımlarım mekanın önünde yavaşça dururken aklım hala Aksel'in evinde kalmıştı. Bir hafta... Bir hafta sonra evlen benimle.
Bunu gerçekten söylemişti. Ve ben beni daha ne kadar mutlu edebileceğini düşünmekte zorlanıyordum. Çünkü daha fazla edemezdi. Kalbim sanki tüm yolu koşarak gelmiş gibi hızla çarparken derin bir soluk aldım. Titreyen ellerimi omzumdaki çantaya sardım ve mekandan içeri girdim. Hemen girişteki boş görevli masasının yanından geçtim. Geniş, cam duvar boyunca ilerledim ve kulağıma dolmaya başlayan ince bir müzik sesiyle görünmeye başlatan masalarla bakışlarımı etrafta gezdirdim.
Şık, ahşap masalar beyaz, ipek bir örtüyle süslenmişti. Tavandan, yüksek, parıltılı bir avize sarkıyordu. Hemen girişin karşısında geniş, arkasında rengarenk şişeler olan bir bar tezgahı vardı. Ancak bunlar sadece dekoratif amaçlı kullanılmıştı. Kafamı yavaşça yukarı kaldırdım ve tamamen cam olan ikinci katın balkon duvarına baktım. Sanırım gece klübü olarak kullanılan yer burasıydı. Beğeniyle etrafı incelerken omzuma dokunan parmaklarla irkildim.
"Ağzını kapat güzelim, yoksa salyası akan birini kimse işe almaz!" Alp'in alaycı sesiyle ona dönerken gözlerimi devirdim.
"Ha ha, ne komik ne komik!" dedim.
"Hazır mısın bakalım." Alp ellerini cebine sokarak omuzlarını kaldırdı. "Heyecan falan..." dedi. Derin bir nefes verdim.
"Sorma, biraz gerginim..." dedim. Bu işi istiyordum. Başka şansım yoktu. Ancak gerginliğimin sebebi sadece bu değildi. Aksel, bir hafta sonra onunla evlenmemi istediğinde ona hiçbir şey söylememiştim. Öylece yüzüne bakmış ve geç kalmamam gerektiğini söyleyerek evden çıkmıştım. Alp, kaşlarını şüpheyle çatarak yüzüme baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
Ficción GeneralHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...