BÖLÜM-34

2.9K 86 0
                                    

HELYA

Ardına kadar açık iki kapı. Kapıların birinin ardında gözleri nefret dolu bir adam. Diğerinin ardında ise çaresiz bir kadın. Ortada mı? Ortada ise celladıyla tanışmak üzere olan bir kurban vardı. Karşılıklı dairelerimizin kapısı aynı anda açıldığında olabilecekler aslında çok netti. Az sonra apartmanın bej rengi duvarlarının kırmızıya boyanacaktı ve bu gerçekliğe rağmen zaman sanki bize işkence etmekten hoşlanır gibi ağır çekimde ilerliyordu. Kuzey'in kana bürünen gözlerinin tek bir odağı vardı. Ve yanında sakince duran Aksel -her ne kadar Alp'in yirmi üçüncü kattan aşağı uçarak inmesini izlemekten büyük haz duyacak olsa da- eliyle her an saldırmaya hazır duran Kuzey'in omzunu sıkıca tutuyordu. Yanımda korkudan kocaman olmuş gözleriyle bakışları av ve avcısı arasında gidip gelen Duygu kısacık bir an Kuzeyle buluşan bakışlarının arasında sessizce mırıldandı. Lütfen...

"Merak etme." dedim buz gibi olmuş parmaklarına dokunup. "Her şey yolunda."

"Sen delirmiş olmalısın. Onu neden çağırdın ki, en azından bu geceyi atlatsaydık." dedi fısıldayarak.

"Kuzey'in burda olacağını nerden bilebilirdim!"

"Tahmin etmek gerçekten çok zor çünkü, değil mi!"

"Kendi evine gitmiyor mu bu!" dedim sitemle.

"Konumuz gerçekten bu mu? Şimdi burda bunu mu tartışacağız!" Duygu gerginlikle dişlerini sıkarken bakışlarımı yüzüne çevirdim.

"Fazla gerginsin, biraz sakin ol! Hem bak, kaç saniye oldu hala ortada kan izi yok." dedim umutla. Duygu'nun bakışları dehşetle bana çevrilirken "Kan mı?" dedi. "Onu öldürmez değil mi?"
Titreyen dudakları içimi cız ettirirken kafamı hızla iki yana salladım.

"Hayır hayır." dedim kafamla birlikte ellerimi de sallarken. "Yani, en kötü yirmi üç katı asansör kullanmadan inmek zorunda kalır." Gözleri kısa bir an parıldarken "Kaçabilir diyosun yani?" dedi. Dudaklarım sahte bir gülümsemeyle gerginlikle kıvrıldı.

"Uçabilir diyorum."

"Nas-"

"Siz ikiniz,"
Aksel'in gür sesi koridorda yankılanırken ikimiz de aynı anda kafamızı çevirdik. "Duyulmadığınızı mı sanıyorsunuz?"

Üzerimize kitlenmiş şaşkın bakışlar kesinlikle karşılamayı beklediğimiz son manzara olabilirdi. Alp kollarını göğsünde toplamış sanki karşısında maymun oynuyormuş gibi sinir bozucu bir sırıtışla bize bakarken, Kuzey odağını en sonunda Duygu'ya çevirebilmiş görünüyordu. Dudaklarımı bir şey söylemek için araladım. Fakat sadece aralamakta kaldım çünkü söyleyecek bir şey bulamamıştım. Yardım istercesine yan gözle Duygu'ya bakıp dirseğimi koluna geçirirken Kuzey'den ayırabildiği gözlerini bana çevirdi.
"Hı?"

Tepkisine gözlerimi devirirken dudaklarımı kıpırdatarak bir şeyler söylemesi gerektiğiyle ilgili bir şeyler geveledim. Yüzünü anladığını belirtircesine saçma sapan şekillere soktuktan sonra boğazını temizlerken bakışları hala üzerimizde olan adamlara bakıp gülümsedi.

"Çay içmek isteyen?"
Oldukça mantıklı olan bu hareletiyle gözlerimi hızla Aksel'e çevirip bostan korkuluğu gibi dikilecegine bir şeyler yapsana bakışları atarken Aksel, karşılık olarak yine iş başa düştü bakışı atıp derin bir nefes verdi.

"Sert bir kahve iyi olur." dedi. Omzuyla Kuzey'i dürtüp bakışlarını üzerine çekti.

"Hayatım?"
Duygu'nun naif sesiyle birlikte ona dönen Kuzey'in en son istediği şey Alp ile aynı ortamda bulunmak olsa da masumca cevabını bekleyen sevgilisini kıramacağını adım kadar iyi biliyordum. Öyle de olmuştu. Kuzey bıkkınlıkla kafasını sallayıp hızla üzerimize doğru gelirken Alp'e sağlam bir omuz darbesi indirmişti ve Alp, sanırım hayatında yapıp yapabileceği en iyi şeyi yapıp sessiz kalarak peşinden ilerledi. Şimdi koridorda sadece Aksel'le ikimiz kalmıştık.

GECE GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin