Karşımdaki aynada son kez üzerimdeki elbiseyi düzeltirken belime dolanan kollarla bir an irkildim. Ancak saniyeler içinde aynada yansımasıyla karşılaştığım bir çift gözle gülümsedim. Omzunuma yerleştirdiği çenesini hafifçe yanağıma sürterken nefesimi tuttum. Onun yanında hala böylesine heyecanlanmam normal miydi? Kaç sene geçse de sanırım onun bende bıraktığı etkiden bir gram bile eksilmeyeceğini artık anlamıştım.
"Kaç sene oldu. Artık o toy, küçük kız değilim. Ancak yine de senin yanında kendimi ilk günkü kadar heyecanlanırken buluyorum..." dedim biraz homurtu biraz da yakınma arası bir sesle. Bakışlarım aynadan alayla kıvrılan dudaklarına kaydı. "Ne?" dedim. "Hoşuna gidiyor değil mi bu halim? Gülüyor bir de..." Gözlerimi kıstım. Elimle karnımın üzerine sardığı eline hafifçe vurdum.
"Ona değil..." dedi. Gözlerinde alaycı bir bakış belirdi. Karnımdaki elini yukarı kaydırdı ve omzumdan dökülen saçlarıma dokundu. "Kaç sene geçerse geçsin benim ufaklığım olmaktan çıkacağını düşünmen komik, ufaklık..." dedi dudaklarını kulağıma yaklaştırıp fısıldarken. Tenim nefesiyle karıncalanırken yutkundum. Gözleri karşımdaki aynayı utandırırcasına parlarken kafamı iki yana salladım.
"Sence..." dedim kollarının arasında kıvrılıp yüzümü ona dönerek. Kollarımı boynuna sarıp parmaklarımla ensesindeki kısa ve sert saçlarla oynamaya başladım. Bakışlarım dudaklarında konuşurken gece karaları ilk günkü gibi gözlerimi aşıp geçiyordu sanki. "Üzerimde bu elbiseyle..." derken bacak boyu inen yırtmacımın meydana çıkardığı bacağımı iki bacağının arasına koydum. "Ufak bir kızdan çok uzak değil miyim?" dedim.
Fısıltıyla nefesimi dudaklarına bırakırken Aksel'in ensesinin parmaklarımın altında kasıldığını hissettim. Evet, geçen senelerde onunla baş etmeyi, ona onun kurallarıyla meydan okumayı, çoğu zaman da kendi kurallarımı yazmayı öğrenmiştim. Ben Helya Azemoğlu, Aksel Ademoğlunu kendi kurallarında yenilgiye uğratan tek kişi olmuştum. Ve bunu ondan duymak hiç de zor olmamıştı. Aksel'in koyulaşan bakışları önce dudaklarımda sonra da yüzümün her bir detayında dolaştı. Parmakları kolum boyunca kayıp ensemi okşadı. Saniyeler içinde arzulu bakışlarının yerini alan şefkatli bakışlarla kısa bir an duraksadım.
"Ama hala benim masum meleğimsin..." dedi. Parmakları ensemi nazikçe okşarken kurduğu cümle tüm dengemi sarsarken yüzümde aptal bir gülümsemeyle kalakaldım. Dudaklarını derin ve kısa bir an alnıma bastırdı ve geri çekildi. "Ne yıllar önce ne şimdi ne de gelecek herhangi bir zaman diliminde..." dedi. "Değişemeyecek bir şey varsa o da senin masumluğun. Giydiğin hiçbir kıyafet..." dedi, parmakları omzumdan kayarak yavaşça belime kadar indi. Bacaklarım bir mum alevi gibi titredi. "Ne de söyleyebileceğin herhangi cürretkar bir kelime..." Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı ve içimi ısıtan ufak ama etkili bir öpücük kondurup, "Bunu hiçbiri değiştirmez..." dedi. Dudaklarım memnuniyet ve mutlulukla kıvrılırken ısınan yanaklarımı saklamak için bakışlarımı göğsüne indirdim.
"Utandınız mı hocam?" dedi alaylı bir sesle. Kaşlarımı çatarak elimi göğsüne vurdum. "Ya Aksel!" dedim mızmızlanarak. Ah, şuan sınıfımdaki otuz ergenden farkım yoktu. Aksel güzel sesiyle güzel bir kahkaha atarken sinsice güldüm.
"Sen gül tabi. Bakalım biraz sonra da böyle gevrek gevrek gülecek misin!" dedim. Aksel'in kıvrılan dudakları hareketsizce kalırken homurdanarak kaşlarını çattı.
"Bence iptal edelim!" dedi sanki söylediği şey çok mantıklıymış gibi kafasını ciddiyetle sallayarak. Gözlerimi kocaman açtım.
"Delirdin heralde! Birazdan gelecekler."
"Kapıyı açmasak?"
"Eğer beş yaşında olsaydık belki!" dedim gülümseyerek. Birazdan Kuzey ve babası Duygu'yu istemeye gelecekti. Bu yüzden Aksel bu haberi aldığından beri yürüyen bir ateş topu gibiydi. Geçen zamanda Duygu ve Aksel için her şey öylesine hızlı olmuştu ki. İkisi de yıllar sonra birbirini bulmuş iki kardeşten fazlası olmuştu. Sanki yıllar, sırlar onları hiç ayırmamış gibiydi. Geçen onca yaşanamamışlığı öyle güzel doldurmuşlardı ki bunun en büyük şahidi olarak derin ve tarifi imkansız bir mutluluk yaşıyordum. Ve Aksel'in bir başka yüzüne daha şahit olmuştum. Onun Kuzey'i bir kardeşten farklı görmediğini biliyordum ancak öz kardeşine duyduğu bağ beni onun başka bir yüzüyle tanışmaya itmişti. Sadece bir abi değil, bir anne, bir baba olmuştu. O her zaman olgun bir adamdı. Ancak aldığı sorumluluk onu daha da olgunlaştırmıştı. Ve mutluydu. Mutluyduk. Onca şeyden sonra biz mutlu bir aile olmayı başarmıştık. Ve şimdi de Duygu, benim canım dostum evlenecekti.
"Hadi ama..." dedi Aksel yakınarak. "Bana bir çare bırakmıyorsun gece güneşi..." dedi. Kaşlarımı kaldırırarak, "Ne için?" dedim.
Aksel sıkıntılı bir nefes verirken, "Kardeşimin yuvadan uçup gitmemesi için!" dedi. Sözleriyle güçlü bir kahkaha atsam da içimde derin bir burukluk olduğunu inkar edemez ve bunu kesinlikle Aksel'e söyleyemezdim. Çünkü söylersem asla o kapıyı açmazdı.
"Yapma Aksel, yuvadan uçuyor dediğin hemen kapı dibimizdeki ev!" dedim. Aksel omzunu silkti. Şuan gerçekten beş yaşındaydı.
"Üstelik o ev senin Kuzey'e düğün hediyen," dedim kaşlarımı kaldırarak.
"Ben o zevzek herifin benim kardeşimle evleneceğini bilseydim zamanında böyle bir söz verir miydim!" dedi dişlerinin arasından. "Resmen kendi ayağıma sıktım!" Homurdanarak kafasını salladı. Gözlerimi devirip biraz geri çekildim ve parmaklarımı boynuna indirip kıravatını son kez duzelttim.
"O zevzekten başkasına kardeşini emanet etmeceğini ikimiz de biliyoruz sanırım," dedim ona alttan bir bakış atarak. Aksel bir süre duraksayarak yüzüme baktı. Derin bir nefes aldı ve göğsü havalandı. Bu hâline gülerken avcumu birkaç kez göğsüne vurup kafamı salladım. Duyulan zil sesiyle bakışlarımız odanın kapıya çevrildi ve kapıda Duygu belirdi. Giydiği siyah elbisenin içinde bir güneş gibi parlarken beğeni ve her an akmaya hazır bakışlarımla ona bakarken Aksel'in de benden farkı yoktu. Duygu heyecandan titreyen sesiyle konuştu.
"Abi, geldiler!" Parmaklarım Aksel'in büyük avcunu sararken bakışlarımı ona çevirdim. Gözleri, belki de onda ilk kez gördüğüm bir mutlulukla kardeşine bakarken titreyen göz bebekleriyle gülümsedi.
"Geldiler, prenses..." dedi fısıltıyla. Bunu sadece ben duymuştum. Duygu'ya, "Geliyoruz canım!" dedim ve heyecanla odadan çıkışını izledik.
"Ufaklık?" Kafamı kaldırdım ve Aksel'in gece karalarına baktım. Bir süre bekledi ve yutkundu.
"Evet?"
"Belki bunu hiç söylemedim ama teşekkür ederim..." dedi. Evet, bana çok şey söylemişti ancak ilk kez böyle bir şey söylüyordu. Şaşkın bakışlarım ne için olduğunu yeterince açık soruyordu zaten.
"Bana yeniden bir aile olma cesareti verdiğin için... Bana aile olduğun için. Beni, bana rağmen sevdiğin için... Teşekkür ederim ufaklık." Gözlerim sözleriyle dolarken titreyen dudağımı ısırdım. Mutluluk... Sanırım mutluluğun tanımı tam olarak şu andı. Gülümsedim. Gülümsedi. Ve el ele odadan çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
Fiksi UmumHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...