KUZEY
Kalbimde kocaman bir boşluk vardı. Saatler önce sevdiğim kadının gözlerindeki nefretle içim bomboş kalmıştı. Çok fazla düşünen bir adam değildim. Çünkü öyle olmak zorundaydım. Bu yılların mecburiyetiydi üzerimde.
Düşünmek, saatlerce, gecelerce düşünmek... Bunların hepsi tam olarak Aksel'in yapacağı şeylerdi. Her zaman öyle olmuştu. Çünkü o, hiç kimseye göstermediği yüzünün ardında derinlerde yaşayan bir adamdı.
Yaşadığım son bir haftada tüm hayatım boyunca düşünmediğim kadar çok şey düşünmüştüm. Eskiden olduğumuz çocukları, anıları, Elif Teyze'yi, Rüya Teyze'yi, onun gidişini, Aksel'in yıkılışını, kaybetmeyi ikinci kez öğrendiğim günü, o gittiğinde anlatılan hikayeleri, yalanları, annemi... Ki aralarında en az düşündüğüm meseleydi annem. Çünkü onu düşünmemeyi öğreneli çok olmuştu. Mecburiyeti kabullenmek, onu düşünmemek artık o kadar da zor değildi benim için.
Ama şimdi, zor geliyordu. Beynimin içinde sanki bir kemirgen sürüsü vardı ve beynimi yavaş yavaş tüketiyordu. Az sonra yapacağım şeyi çok düşünmüştüm. Gecelerce, saatlerce düşünmüştüm. Birazdan kalbimdeki boşluk daha da büyüyecek ve tüm ruhumu yok edecekti. Yokluğa bir adım kala durdum. Buna gerçekten cesaretim var mıydı? Bir gece de her şeyimi kaybetmeye cesaretim var mıydı sahiden? Dişlerim sıkmaktan çenem ağrıyordu. Derin bir nefes aldım. Yapmak zorundaydım, biliyordum. Bildiğim her şeyden nefret ettim. Söylenen yalanlardan, yalan hayatlarımızdan, kaybetmekten... Hepsinden nefret ettim. Elimdeki soğuk anahtarı sıktım ve adımlarımı hayatım boyunca nefret edeceğim o ana hapsolmaya attım.
Kapıyı sessizce açarken içeriden ses gelmiyordu. Bakışlarım istemsizce portmantonun altındaki dolaba kaydı. Alnımdaki ter damlalarını hissediyordum. Avuçlarım terledi. Aksel'in odasının kapısı aniden çarpınca olduğum yerde irkildim.
"Resmen şaka gibi,"
Söylene söylene içeri giren Aksel'in bakışları beni bulunca tek kaşı havalandı. Zorlukla yutkundum. Fakat elinde gördüğüm şey o yutkunuşu da yarım bıraktı. Bakışlarım elinde kalakalırken elini havaya kaldırdı ve elimde tuttuğu kamerayı salladı.
"Zımbırtı işe yaramaya karar verdi," dedi mavi ışık yanan küçük ekranı bana çevirirken. "Şans."
"Kader," dedim sessizce.
"Anlamadım?" Bakışlarımı yüzüne çevirirken sertçe boğazımı temizledim.
"Biraz konuşalım mı Aksel?" dedim. Gözlerini kısıp yüzüme baktı. Bu ifadeyi biliyordum. Yüzümü tarayan bakışları bir şeyler anlamaya çalışıyordu.
"Bir sorun var," dedi. Sessizce kafamı salladım.
"Annenle ilgili mi?" dedi. Elindeki kamerayı hala sıkıca tutuyordu. Yanıma geldi. Tam karşımda durdu. Kafamı hızla iki yana sallarken, "Hayır hayır," dedim. Kesik kesik çıkan nefesim işimi sanki hiç değilmiş gibi zorlaştırıyordu. Elimi terleyen saç diplerime geçirip çektim.
"Aksel, ben...ben sana..."
"Sen bana bir şey söyleyeceksin, anladım," dedi. "Ama ne zamandan beri birbirimize bir şey söylemekte zorlandığımızı anlayamadım."
Hiçbir zaman dostum, hiçbir zaman.
Beklentiyle ve sabırsızca yüzüme bakıyordu. O sabırsız bir adamdı. O sabırsız, huysuz, aksi herifin tekiydi. O benim dostumdu.
Her şeye rağmen de öyle kalacaktı. Ne yaşanmış olursa olsun, o her zaman benim kardeşim kalacaktı.
"Bir süredir," dedim. Yüzünden kısa bir şaşkınlık ifadesi geçerken kaşları hafifçe çatıldı.
![](https://img.wattpad.com/cover/191895673-288-k387765.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
General FictionHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...