HELYA
1 HAFTA SONRA...
Sabah gün yeni yeni aydınlanırken uyandım. Kısa bir duş aldım. Saçlarımı tepemde gevşek bir at kuyruğu, yüzümü renklendirecek hafif bir makyaj yaptım. Normalde makyaj yapma alışkanlığım pek olmadığı için bu bile bana fazla geliyordu. Ancak bugün ve bundan sonraki günler için buna alışmam gerekebilirdi. Çünkü dün Alp ile konuşmuş ve uzun zamandır ertelediğim iş bulma konusunda kesin bir sonuca varmıştık. Üzerimde siyah bir kot ve beyaz yüksek bel bir gömlek vardı. Tüm bu hazırlık da bu iş içindi.
Kalbim heyecanla çarparken son kez aynadaki görüntüme baktım. Alp, yakın bir arkadaşının mekanında boşalan bir pozisyona benim için görüşme ayarlamıştı. Aslında daha önce garsonluk için konuşmuş olsak da uzun süre bu durumu ertelediğim için o pozisyon dolmuştu. Neyse ki başka bir pozisyon için yeni bir eleman alacaklarını öğrenmiştik. Sabah restoran olan mekan akşamları ikinci katında gece klübü hizmeti veriyordu. Ben ise gündüz mesaisi için restoran hostesi olarak işe başlayacaktım. Yani, umarım.
Kolumdaki saate baktım. Neyse ki görüşmeye hala bir saat vardı. Yatağın üzerinden siyah kol çantamı aldım. Ayakkabılarımı giydim ve dışarı çıktım. Adımlarım hızla karşı dairenin önünde dururken elimi zile uzattım. Elim bir süre öylece havada kalırken derin bir nefes aldım. Aksel eve geleli bir hafta olmuştu. Toplam iki hafta süren bu iyileşme sürecinde iki yıl yaşlandım diyebilirdim. Çünkü Aksel, kesinlikle kolay bir hasta değildi.
İlk bir haftası hastanede, zorlukla, her günü ayrı sitem ve memnuniyetsizlik bitip, bir haftanın sonunda nihayet eve gelmiştik. Evde geçen bir hafta hastanede geçen bir haftanın yanında cennette geçmiş gibi kalmıştı elbette.
Bu süreçte Aksel ile ilgili öğrendiğim bir şey varsa o da kesinlikle hastane insanı olamayacağıydı. Ve hastayken gerçekten çekilmez bir adam oluyordu.
Göğsünde kocaman yarıkla sırtının üzerine beş dakikadan fazla yatmak istemeyen bir adamla bir hafta gerçekten zor geçmişti. Ancak tüm bunlar onun iyileşmesinden daha önemli değildi. Bir hafta değil bir ömür de mızmızlanmasına razıydım. Neyse ki tüm bunlar geride kalmıştı.
Zile iki kez peş peşe basıp elimi indirdim. Dün gece Alp ile konuştuktan sonra Aksel'i aramıştım ancak Kuzey onun uyuduğunu söylemişti. Her ne kadar yarası artık tamamen iyileşmeye başlamış olsa da kullanması gereken ilaçlar vardı ve bu ilaçlar uykuya sebep olabiliyordu. Bu yüzden iş konusundan ona bahsedememiştim. Kapının ardından gelen adım sesiyle çelik kapı açıldı. Aksel, üzerinde sadece salaş bir eşofmanla karşımda duruyordu. Duraklarım yavaşça aralanırken bakışlarım göğsüne indi. Temiz kavruk teni, omzularından göğsüne yayılan küçük kahverengi çilleri karşımda parıldarken sözcükler dilimde kalakaldı. Oysa demem gereken sadece basit bir günaydındı.
"Ufaklık?"
Bakışlarım büyük bir yavaşlıkla ve beğeniyle bakışlarını bulurken yutkundum. Aksel tek kaşı havada yüzüme bakarken kirpiklerimi kırpıştırdım ve gülümsedim."Selam..." Aksel'in dudakları hafifçe kıvrıldı. "Günaydın," dedi.
"Şey, uyandırdım mı?" dedim. Saat hala erkendi ve kapıyı üzerinde sadece bir eşofmanla açtığına göre yeni uyanmış olmalıydı. Oysa yüzünde uykuya dair herhangi bir mahmurluk yoktu.
"Hayır, çoktan uyanmıştım. Orada dikilecek misin?" dedi. Yana çekildi ve geçmem için elini uzattı. Gülümseyerek içeri girdim. Aksel kapıyı kapattı. Birkaç küçük adımla ilerlerken bir anda durdum. Arkamda duran Aksel'in göğsü durmamla sırtıma hafifçe çarparken ellerini omzuma koydu. Yavaşça döndüm. Burnum boynunun altındaki tenine, neredeyse iyileşmiş olan uzun, kızarık yara izinin hemen üzerine değdi. Bir adım geriledim. Parmaklarımı yavaş ve olabildiğince dikkatle yarasının üzerine değdirdim. Aksel burnundan derin bir nefes verdi. Bakışlarım hızla gözlerine çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNEŞİ
Fiksi UmumHelya AKSOY- Sonsuza kadar görmek istediğim tek manzara onun gözleriydi. Aksel AZEMOĞLU- Benim yeminim senin gözlerinde bozuldu. --------Bir daha görmeyecek gibi baktım yüzünün her bir detayına. Ezberlemek ister gibi. Yüzünü mıh gibi kazıdım aklıma...