.....''Ülkenin tek bir kuruşa dahi ihtiyacı olduğu doğru .Lakin tanıdığım birkaç siyasetçi var onlarla olan konuşmamda son baharda seçim var diyorlar. Ortam çok gergin ve kurulan iki yeni parti var bunlar çok baskın çıkacak diyorlar. (Genç parti ve Ak parti)koalisyon sistemini eğer bu seçimlerde kaldırmaz isek diyor ,ekonomik anlamda bu ülkeyi büyük sıkıntıların beklediğini söylüyor. Bana kalırsa doğru söylüyor. Hangi ülke olursa olsun, koalisyon yani ortak hükumet her zaman ekonomik açıdan felakettir. Herhangi bir partinin tek başına iktidar olması lazım, eğer böyle olursa yaralar erken sağılır, lakin böyle olmaz ise ,koalisyon tekrar sandıktan çıkarsa işte o zaman zor günler bizi bekliyor demektir.''
''Tek partinin ülkeye verdiği refah konusunda, sana katılıyorum. En yakın tarih ,mesela (Turgut Özal)80 darbesinden sonra, ülke olarak büyük çıkış yakalamıştık. Çıkışın şüphesiz mimarı Özal'dı. Ama tek başına iktidarda olmasaydı, bunların hiçbirini yapamazdı. Muhakkak ki onunda geçmişte ki siyasiler gibi hataları vardı. Ama yine de o ,büyük darbeden sonra ülkeyi kalkındırmak için çok uğraştı. Şimdi sende aynı şeyi tekrar bekliyorsun ama, çok zor gibi geliyor bana sevgili dostum. Geçmişte tek başına iktidar olmanın Mendereste, Demirel'de, Özal'da bunların sinyallerini vermişti ama şimdi öyle bir şey göremiyorum, siyasetle pek içli dışlı değilimdir ama bildiğim ve gördüğüm kadarıyla şuan öyle bir lider yok''
''Bende göremiyorum aslında ama kulağıma bir isim geldi. Pek ciddiye almadım ama olabilir de. Bu kişi Erdoğan.''
''Sen bence yine de ciddiye alma ,bu adam siyasi yasaklı ,henüz partiyi yeni kurmuşlar. Onların işi değil bu iş, kafası çalışan bir kişi vardı onların içinde, oda ayrıldıkları partinin lideri(Erbakan) gerisinden bir şey olmaz. Kaldı ki o parti, ikiye ayrıldığı için onlarda ikiye ayrılacak ve alınan oylar hiç birinin işine yaramayacak.''
''Bilemiyorum ama ,farklı bir siyasi çizgileri varmış. Daha modern ve biraz da Batı yanlısı. Bilirsin bu ülkede demokrasinin kurulduğu 1946'dan beri tek başına iktidar olan partiler sadece sağdan olmuştur. Ve hep iki şeye yakın olmuşlardır, birincisi Batı, ikincisi cemaattir. Şimdi bu ikisi de Erdoğan ve ekibinde var diyorlar, o yüzden diğerlerinden bir adım önde, bakalım zaman önümüze neleri getirecek''
''Viski ?''
''Lütfen.''
''Sen içmiyorsun?''
''Çeyrek bardaklık bir viski yeter, bu konuda senin kadar dayanıklı değilim. Neme lazım sonra bakarsın sarhoş olurum.''
''O kadarda dayanıksız olduğunu düşünmüyorum.''
''Bırak beni gaza vermeyi de, sende bu içkiyi azalt yoksa bir gün seni komple bırakacak.''
O esnada Enderin telefonu çaldı. Ahizeyi kaldıran Ender, birden telaşla ayağa kalktı.
''Hangi hastane... Tamam hemen geliyorum''
Bu şaşkınlığa dahil olan Nubar...
''Hayırdır Ender, kime ne oldu?''
''Turan Bey tekstilci bir arkadaşım. Trafik kazası geçirmiş. Hastanede yoğun bakıma almışlar .Benim hemen oraya geçmem lazım..''
''Dur sakin ol ,bende seninle geleyim.''
''Tamam ben Mustafayı arayayım hemen, aracı hazırlasın.''
xxxx
''Sonunda inatçılığı bırakıp, benimle Anadolu yakasına gelmeyi kabul ettiğin için teşekkür ederim müdürüm''
''Bırak şimdi komikliği ,ben keyfimden mi gelmiyordum. İş güç ,normalde benimde aklımdaydı uzun zamandır. Ama nasip bu güne imiş. Birde şu çileli trafik olmasa ,bir saattir yoldayız hala kaplumbağa hızı ile ilerliyoruz.''
''Eee sonuçta İstanbul burası ,dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir trafik, bu şehirde değerini bil. Burada yaşamak her kula nasip olmaz.''
''Şimdi indireceğim seni aşağıya, yolun kalan kısmını yayan gideceksin.''
''Tamam sustum, ama bu trafikte başka çekilmiyor.''
''Hem sen, hem trafik ,gerçekten çok zor''.
''Sabret az kaldı, şimdi yol açılıyor, bak yolda kaza olmuş ,yoğun olan trafiği daha da yoğun yapan sebep buymuş demek. İnşallah ölen yoktur.''
''İnşallah, ama araca bakarsak ölmezse bile ağır yaralanmıştır. Allah yardımcısı olsun.''
''Amin inşallah. Müdürüm şu ileride bir hastane var. Tanıdığım bir doktor var, yanına uğrayıp halini hatırını soralım mı?''
''Tabi ,olsun gidelim.''
''Hemen şurada zaten ,daha önce Avrupa yakasında idi. Bu işe ilk başladığım dönemlerde sağ olsun çok yardımını gördüm ,Anadolu yakasına geçtikten sonra da, o bölgenin bize bağlı olan mümessilleri ile de bağını hiç koparmadı. İşte hastaneye de geldik. Burası da çok kalabalık herhalde az önce ki kazada yaralananları buraya getirmişler. Kalabalığa bakılırsa önemli biri herhalde. Baksana gazeteciler bile var.''
''Evet söylediğin gibi önemli biri herhalde.''
Araçtan inen Ferit ve Mete kalabalığın arasından içeriye girmeye çalışırken, Ferit'in gözü hastane bahçesinde ki lüks otomobilin başında duran kişiye takıldı. Onu görünce birden duraksadı. Yıllar önce görüp konuştuğu gün geldi aklına ,zaman tüneli bir şerit gibi geçti gözünün önünden ''Evet bu oydu, şüphesiz oydu.'' diye geçirdi aklından onu görüp de akla Feride'nin gelmemesi imkansızdı. Bu Mustafa dan başkası değildi. Koluna asılan Mete...
''Hadi Ferit ne bekliyorsun?''
''Sen git Mete ,ben bir arkadaşı gördüm bahçede, arabanın başında buluşuruz.''
''Sen iyi misin Ferit ,sanki rengin kaçtı birden''
''Yok canım ,neden rengim kaçsın ,hadi sen git, dediğim gibi aracın yanında buluşuruz.''
Mete den ayrılan Ferit, hızlı kalp atışları ve boğazında ki düğümle ağır adımlarla Mustafa ya doğru yaklaşıyordu. Aslında içinde küçükte olsa o olmadığına dair bir şüphe geçti, bir an ama hiç duraksamadan ayakları onu ona doğru götürmeye devam ediyordu. Bir yandan da ona ne sebeple yaklaşıp ne soracağını düşünüyordu. Aradan koca bir on yıl geçmişti. Onu en son gördüğünde Ferideyi köy evine kaçırdığında idi. Aslında bu her ne kadar Mustafa tarafından kaçırılma gibi görülmese de, rızasız götürülmenin başka bir adı yoktu...