........Bu duruma, gerçek bir saygı dahi gösterirlerdi. Babam evine geçince, üvey annem her ne kadar sesini çıkarmasa da, arkadaşlarımın eve gelmesini pek kabullenmezdi. Babam ise her şeyin farkında olur ,ama duruma pek ses çıkarmazdı. Sonraki günlerde ,köye artık çok nadir gitmeye başlamıştım. Hatta birkaç kez sadece annemin mezarına gider, tekrar okula dönerdim. Lisenin ilk yıllarında yazları köye gider babama bahçe işlerinde yardım ederdim, âmâ sonraki yıllarda şehir merkezinde iş bulup birkaç arkadaşımla orada çalışırdık, tek odalı küçük bir ev dahi bulmuştuk. Yazları bu şekilde daha iyi geçiyordu. Arada bir çalışıp kendi paramı kazanıyordum bu şekilde, tek başıma daha rahat ediyordum. Arada babam yanıma gelir, bu duruma ihtiyacım olmadığını ve köye gelip yaz tatilimi geçirmemi teklif ederdi. Bende ihtiyaçtan değil hayata atılma çabaları düşüncesi ile çalıştığımı söylerdim ve gayette rahatım derdim. Sonraki yıllarda, üvey annem tekrar hamile kalmıştı. Doktor kendine çok dikkat etmesi gerektiğini söyledi. Âmâ üvey annem, her ne kadar dikkat etse de, iki ay sonra karnındaki bebeğini düşürmüştü. Bu durum psikolojisini çok kötü bozdu. Durup, durup ağlamalar baş göstermeye başlamıştı. Son düşükten sonrada ,doktor artık tekrar bebeğinin olmasının mucizelere bağlı olduğunu söylemişti. Bu haber evde bir yas havası yarattı. Üvey annem artık sinir hastası olmuştu. Arada bir doktorlar eve gelir ona iğne yaparlardı. Bazen de kolunda serum odasında uzun süre baygın bir şekilde yatardı.
Kardeşim Hatice artık 3- 4 yaşlarında idi ,üvey annemin yakın bir akrabasını babam eve hizmetli olarak almıştı. Kardeşim Hatice için, bu durum çok daha iyiydi. Bu kişi Hatice doğduğundan beri evimize gelir giderdi. Yanlış hatırlamıyorsam üvey annemin baba tarafından bir akrabası idi. Kardeşim Haticeyi, küçükten beri sevmesi onunla ilgilenmesi bizim için sevindirici bir durumdu. Çünkü üvey annemin kendinden hiç haberi yoktu. Benim ise lise yıllarımın artık son yıllarıydı. Genelde okuldaki devamsızlık hakkımı kullanır evde olurdum, bunda Hatice'nin küçük olmasının etkisi çoktu. Çünkü yıllar önce kardeşini kaybeden biriydim ben ,Hatice'ye çok farklı bakıyordum. Canımdan bir parça gibi, her ne kadar üvey kardeşim olsa da, o benim gözümde öz kardeşim gibiydi. İlerleyen yıllarda hiçbir zaman üveylik namına aramızda bir hadise olmamıştı. Aranızdaki kardeşlik bağının ne kadar değerli olduğunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. Âmâ şu gerçeği de akıldan çıkarmamak gerek ki,belki de kardeşimi hastalıktan kaybetmemiş olsaydım, üvey kardeşime bu kadar bağlanmazdım. Babam üvey annemin rahatsızlığından ötürü gün geçtikçe ,daha da çok çöküyordu, saçlarında dökülmeler yüzünden kırışıklar oluşmuştu. Bunların hepsi strese dayalıydı. Üvey annemin durumu onu çok üzüyordu. Doktorların yapmış olduğu iğneler ve ilaçlardan ötürü ilerleyen dönemlerde üvey annemin artık çocuk sahibi olamayacağını belirttiler. Olsa bile bu devamlı düşük ile sonuçlanacaktı. Tüm doğurganlık özellikleri zarar görmüştü. Hatta hamile kalmasının bile hayati bir risk taşıdığını belirttiler. Üvey annem bunlardan habersiz aldığı iğnenin ve hapın etkisi ile uyuyordu. Doktor bu sözleri hizmetlimiz babam ve benim yanımda anlatmıştı. Hastanın bundan asla haberi olmamalı diye de bizlere tembih etti .Doktorun bu sözleri hepimizi çok üzdü. Âmâ eşinin rahatsızlığına üzülen babam için ,doktorun söylemiş olduğu bu sözler onun üzerine bir dağ gibi çökmüştü. Bir süre sonra, bulunduğumuz odadan çıkıp, evin girişindeki merdivenlere oturdu. Gözlerinin dolduğunun farkında idim. Onu yalnız bırakmayıp ardından gittim. Cebinden çıkardığı tütün tabakasından ,titreyen elleri ile bir sigara sardı. Yanına oturup göz uçları ile onu takip ediyordum. Yaşlı gözlerinden akan yaşlar, bir süre sonra ak düşmüş sakallarından damlamaya başlamıştı. Kafasını sabit tutup gözlerini yere dikmişti. Kafasının içinde psikolojik kavgalar çoktan başlamıştı. Ağzından tek bir kelime dahi çıkmıyordu, söyleyecek olduğu her ne varsa bunları aşağı basıyordu. Onun bu haline daha fazla dayanamayıp, kendini teselli etmek için '' Üzülme baba, annem iyileşecek, tekrar eskisi gibi ayağa kalkacak'' gibi sözler ediyordum. Âmâ babamın bakışları bir suçluluk psikolojisi ile bağdaş kuruyordu. Sol eli ile omzuma dokunarak. ''Ben bir günahın ve cahilliğin bedelini ödüyorum. Aynı zamanda cahillerin de ödettiği bedel bu. Eğer buralarda kalsaydım rahmetli annenin hayatı acı bir sonla bitmeyecekti. Bu gün hepimizin bir arada olduğu mutlu bir hayat olacaktı. Ölen küçük kız kardeşin ile annen mezarda yan yana yatmayacaktı. Beni yıllarca bekleyen annene yaptığım vefasızlığın bedelidir bu. Buna asla kader diyemeyiz, alın yazı diyemeyiz. Bu kaderi de ,alın yazsını da ben bu hale getirdim ve yaşadığım sürece de buna benzer sıkıntıların biteceğine inanmıyorum.''....Babamın o gün ki sözleri mıh gibi aklıma çakılmıştı. Her ne kadar aradan yıllar geçse de ara ,ara aklıma gelir hüzünlerim. Âmâ elden bir şey gelmez. Babamın pişmanlığı çileli annemi geri getirmeyecekti. Lakin geçte olsa hatasını anlamıştı. Âmâ anladığı bu hata onu içten içe kemiriyordu. İlahi kudretin, kendine vermiş olduğu bir ceza olarak nitelendiriyordu bu durumu.