''Dışarıdan biri baktığında, tahtaları görürse, bu dikkat çekmez mi''..?
''Onu da düşündüm ,camlara önce perdeyi çektim ,daha sonra tahtayı çaktım, dışarıdan bakınca pek bir şey belli olmuyor''.
Camdan uzaklaşıp Feride'ye birkaç adım daha yaklaşan Mustafa..
''Üşümüyorsun değil mi.''.?
İsteksizce cevap veren Feride...
''Hayır..''.
Odanın küçük oluşu erken ısınmasını sağlıyordu. Feride'nin hemen yanı başında duran sandalyeyi alan Mustafa, tahtalarla örttüğü camın altına yaklaştı. Sandalyeyi oraya koyup Feride ile aradaki mesafeyi biraz açtı .Oturduğu sandalyede başını tahtalara yaslayarak gözünün ucu ile iki tahta arasından dışarı bakıyordu. Odada bir süre sessizlik hakim oldu. Başı önde olan Feride sabit bir şekilde sadece yere bakıyor ve oraya odaklanıyordu. Henüz otuz iki yaşında olmasına rağmen düşünecek daha çok şeyi vardı.
Başını birden tahtalardan ayıran Mustafa ...
''Az önce acımak ve merhametten bahsettim, bu kavramlar ile çok küçük yaşta tanıştım, gözlerimin önünde bir insan ağlayarak ''Ben öleceğim ve çok günahım var ne olur bana yardım edin. ''Evet çok küçüktüm sekiz ,on yaşlarında idim o zamanlar köyümüzde yaşıyorduk hiç unutmuyorum bir şubat ayı idi ve hava çok soğuktu. Köyümüzde henüz kırk beş yaşlarında ömrü içki içerek geçmiş karısına ve çocuklarına pek faydası dokunmamış alkolik bir adam vardı. En sonun da hastalanıp yatağa düştü. Ömrü boyunca zavallı bedeni içkiden başka hiçbir şey görmemiş , alkole doyamayan organları ise iflas etmişti. Bu kişi uzaktan da olsa annemin akrabası idi. Akşam olup hava karardıktan sonra annem ve birkaç komşumuz ile beraber bu hasta adamın evine ziyarete gittik''.
Tam o esnada elektrikler kesildi. Oturduğu sandalyeden ayağa kalkan Mustafa ,önce Feride'ye yaklaşarak. ''Sakın korkma, şimdi gaz lambasını yakarım'' Odadan çıkan Mustafa hemen yan odadan büyük bölümü paslı olan gaz lambasını alıp ,odaya getirdi .Küçük bir cam şişede bulunan gaz yağını da, lambaya doldurup ipin ucunu tutuşturdu .Eski olmasına rağmen odada iyi bir aydınlık oluşturdu .Lambayı iyice Feride'nin yanına yaklaştırıp ''Böyle olabiliyor özellikle kış aylarında sık ,sık elektrik kesiliyor .Geldiğimizde her ihtimale karşı gaz lambasını temizleyip gaz yağını da hazır tutmuştum.''
Feride sessizlik içinde Mustafa'yı dinliyordu. Gaz lambasının odada yarattığı loş ışık yüzünün bir bölümünü gösteriyordu. Dizlerinin üzerine Feride'nin önüne çöken Mustafa
''Ne olur bana kızma sessizliğinin feryadını çok iyi duyuyorum, seninle ruhsal yönden de ortak yönlerimiz var bunun için de ayrı konuşacağız ,sakın korkma sana asla zararım dokunmaz , kısa bir süre sonra her şey değişecek sadece seninle ve kendim ile ilgili söyleyecek olduklarımı anlatacağım o kadar. Bunun için seni alıp buraya getirmeme belki de gerek yoktu. Bunun için beni affet''
Bir süre Feride'nin yüzüne bakarak sessiz kalan Mustafa ,elini Feride'nin omzuna koyarak ..
''O kadar masum ve güzel bir yüzünüz var ki ,insan size bakarken ilahi kudretin gücünün ne kadar büyük olduğuna bir kez daha şahit oluyor.''
Başını kaldırıp Mustafa'ya bakan Feride...
''Bir kadını mutlu eden bu sözleri, keşke Enderden duyabilseydim''.
''Lütfen bunları düşünerek canınızı sıkmayın .Sonu olmayacağını bildiğin kişiler hakkında kafa yormak ancak sana zarar verir. Ama hayat bu ;ne senin ,nede benim karşıma ,neleri çıkaracağını asla bilemeyiz .Gerçi şunu itiraf edeyim ki ,iyi şeylerin çıkmayacağı kesin''
Bu sözün ardından Feride'nin yanından kalkan Mustafa, tekrar sandalyesine geçip ,başını camı kapatan tahtalara yasladı. Oturduğu yerden başını Mustafa'ya çeviren Feride
''Hikayene kaldığın yerden devam eder misin.''.
Başını kaldırıp Feride'ye bakan Mustafa, hikayesine kaldığı yerden devam ederek..
''Tabi ki ...en son eve girmiştik, evleri eski idi tenekeden damı vardı ,duvardaki boyalar dökülmüş gıcırdayan eski kapılar ,yani her hali ile çok eski idi .Evin kapısını eşi açmıştı, mazlum ve sefil bir kadına benziyordu, bizi adamın yattığı odaya getirdi .Odanın kapısından içeri girdiğimde ortada yanan eski bir soba bizi karşıladı .Bu odayı hem oturmak için kullanıyorlardı ,hem de hastayı ziyarete gelen kişiler onu burada görüyordu. Hasta olan adam desenli örtüler ile kaplı demir divanda sırt üstü yatıyordu bizim içeri girdiğimizi görünce ayağa kalkmak istedi. Yardıma koşan eşi sırtına bir minder daha ilave etti .Annem ve yanındakiler ona geçmiş olsun diyerek yer minderine oturdular .Hasta adam bizi görünce yüzünde oluşan hüzün bir süre sonra yerini gözlerinin dolmasına bırakmıştı. Sol eli ile anlını tutarak iç çekerek ağlamaya başladı .Onu o halde görünce birden korktum. Çocukluk işte ilk defa o yaşta bir insanın ağladığına şahit oluyordum .Korkup anemin hırkasına sarıldım. Annem ve yanındakiler ''Lütfen üzme kendini Allah büyüktür, sağlığın çok iyi görünüyor moralini sakın yitirme ''diyorlardı. Sağlığın çok iyi dedikleri adamın ayakta duracak hali kalmamıştı .Ama ona moral olsun diye ,bazen yalan konuşmakta yeri geldiğinde söylenecek en doğru sözdür. Zavallı adam başı önde bir süre ağladı eşi ise annemin yanında oturmuş ,gözleri doluyordu. Gözüm bir den duvarda asılı duran resme takılmıştı. Bu bir damatlık resmiydi .Eşi ile çekilmiş o kadar mutlu gülüşleri vardı ki ,bir süre duvarda asılı resme baktım .Sonra başımı adama çevirince içime bir hüzün çöktü. Duvarda asılı duran resim adamın hayatında o ana kadar yaşamış olduğu en mutlu gün çekilmişti .O an adamın iki farklı hayatı geldi gözümün önüne .Resimdeki gülüşü ve hemen yanımdaki ağlayışı, tabi o zaman ki yaşım ile şu an ki kadar detaylı düşünemiyordum .Ama o tablo hiçbir zaman aklımdan çıkmadı .Şimdi adamın göz yaşları ve eşi ile çekilmiş damatlık resmi geliyor gözümün önüne .Gerçekten hayatın hiç merhameti yok. Gülmek ve ağlamanın kardeş olduğunu söylerlerdi hep ,bu söz gerçekten çok doğru. O gün bunu bizzat gördüm. Yatakta yatan adam günah çıkarırcasına ''Keşke beni zamanında uyarsalardı ,içki denen o illete bulaşmazdım, kimse büyüklük edip bizlere dur demedi. ''Adam bu sözleri ederken nemli gözleri ile ara ,ara bana bakıyordu. O kadar zayıflamıştı ki nerede ise yüzündeki kemikler görünüyordu .Yavaş ,yavaş hastalığın pençesinde her gün eriyip son durağı olan toprağa biraz daha yaklaşıyordu. Oda cenaze evi gibi idi ,üzgün yüzler ,nerede ise son nefesini verecek olan bir adam ve bunlara şahit olan bir çocuk. Annem ve yanımdakiler adama bir şey sorup moralini bozmak istemiyorlardı. Adamın karısı ile sessizce konuşuyorlardı zavallı kadın anneme ''Biz ondan alkolü bir türlü kesemedik ,hasta oldu doktor evde yatmasını söyledi, uzun bir süre evde yattı, biraz iyileşir gibi oldu ama bu süre zarfında evdeki kolonyaları ve ispirtoları gizlice içti öylesine bağımlısı olmuştu ki bir türlü koparamıyorduk ve en sonunda vücudundaki tüm organlar iflas etti.'' Zavallı kadıncağız bu sözleri söylerken yüzündeki hüzün yürek burkuyordu. Oda çaresiz bir şekilde eşinin hayattaki son günlerine şahit oluyordu, şu an size bunları anlatırken bile yüreğimde bir sızı oluşuyor , tıpkı o gün içimde başlayan acıma duygusu gibi. Bu duygu o gün o küçük bedende ağır bir tahribat yarattı. Düzelmesi zor bir tahribattı bu, aslında benim sessiz oluşum ve annemin hırkasının içine sığınmam bir şeylerden ürktüğümün belirtisiydi ,ama bunu ne annem ne de yanındakiler anlayabilirdi, bilemediler.... Adamın sözleri ve ağlayışı o küçük çocukta psikolojik etkiler bırakabileceğini kimseler anlamadı.''../
O esnada elektrikler geldi.../