Kalbini kaplayan bir yarayı iyileştirmek senelerini alıyordu. Mahalle köşelerinde annemle küçük evimizde ikimiz de çalışarak karnımızı doyurmak için iki üç kuruş para kazanmaya çalışıyorduk. Daha sonrasından ağabeyimin yaşadığını öğrenmiş ve hayatımız ters düz olmuştu. Kalbimde açılan o büyük yara annemin iziydi.
Onu kaybettikten sonra kendime gelememiştim. İçime kapanmış ve sürekli gülmeye çalışmıştım. Sonralardan anlamıştım ki gülerek acımı saklayamıyordum. Kişiliğim, konuşmam ve hayat düzenim büyük bir değişime uğramıştı. Eski ağabeyimden bir farkım kalmamıştı. Annem vicdanımı da kendi ile toprağın altına gömmüştü. Duygularım uyuşmuş ve öfkeden başka hiç bir duyguyu yaşayamaz olmuştum.
Eski ağabeyimi yeniden duyguları ile tanıştıran bir kadın vardı. O Doğa yengem sayesinde yeniden hayata dönmüş ve mutluluğu tatmıştı ama ben hayatın en ucunda uçurumun dibinde kim vurdu ya gitmeyi planlıyordum.
Hayatın önüme sunduğu bu dağılmış hayatı toparlamak için bir çaba sarf etmiyordum. Sonucunu biliyor ve kendimi yormuyordum.
Giyindiğim takım elbisenin yakasını düzeltirken bir yandan da saat kontrol ediyordum. Bugün Doğa yenge ve ağabeyimin düğünü vardı. Üç senelik birlikteliklerini evlilikle taçlandırmaya karar vermişlerdi. Ağabeyim düğüne saçma bir kural getirerek sadece damadın siyah takım giyinmesini zorunlu kılmıştı. Bunun üzerine bedenime uygun koyu lacivert takım elbise sipariş etmiştim.
Koluma taktığım sade siyah saatimi düzelterek ceketimin cebindeki siyah bezi düzenleyip parfümümü sıktım. Bir sene öncesi Doğa yenge ve ağabeyimin kaldığı evden uzaklaşıp kendime yeni bir ev almıştım. Fakat şu son bir kaç gündür düğün için abime destek olmak amaçlı yanlarında kalıyordum.
Korumalardan birine evimden bir kaç malzeme getirtmiş ve hazırlanmıştım. Siyah saçlarımı geriye taratmış ve uzayan sakalımı hafif tıraş etmiştim. Kendime uygun bir tek ben yapabiliyordum.
Son kez aynadan kendime bakarak yanımdaki vestiyerin üzerinden telefonumu alıp ceketimin iç cebine yerleştirdim. Aşağıdan insanların sesleri geliyordu ağabeyim özellikle bir yer tutmak istemediğini belirtmiş ve Doğa yenge de ona katılmıştı. Bu yüzden arka bahçeyi hazırlatmışlardı. Daha fazla oyalanmadan odanın kapısına doğru ilerledim. Fakat açamadım çünkü benden önce bir başkası davranıp kapıyı çalmadan direk odaya girişmişti.
Karşımda hafif dağınık topuzlu bir kadın nefes nefese elindeki dosya ile bana şaşkın şaşkın bakarken kaşlarımı çatarak bir açıklama yapmasını bekledim.
"Ben çok özür dilerim Doğa hanımın odasını arıyordum."
Koyu mavi gözleri benden bir cevap beklerken sakinliğimi korumaya çalışarak odamın içerisini gösterdim.
"Sence onun odasına benziyor mu?"
Bomboş odada ağabeyimi bulabilecekmiş gibi etrafa bakınıp yeniden bana döndü. Yüzünde bir korku vardı ve hala nefes nefeseydi.
"Gerçekten çok özür dilerim. Kapıyı çalmadan girdim-"
"Evet kapıyı çalma adetin yok. Sürekli özü dileyip durma da önümden çekil." diyerek yanından geçip koridora çıktım. Ağabeyimin odasına doğru ilerlerken arkamdan topuklularının sesini duyabiliyordum.
Yanımdan geçip gitmesini beklerken Doğa yengenin odasına varmıştım. Kapı hafif aralıktı ve biri ile konuşuyordu. Konuşmalarını bölmek için elimi kapıya uzattığımda ağabeyimin sesini duymuş ve elim havada kalmıştı.
"Uğur'u burada yalnız bırakacağımız için içim hiç rahat değil Kartal."
"Biliyorum ama Uğur da kendi düzenini kurmalı artık. Kocaman adam oldu şirketin başına geçip kendi başının çaresine bakmayı öğrensin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FARAZİ- Kırmızı Damlalar (Kırık Hayaller Serisi II)
ChickLitHayatı iki kelime ile anlatmamı istedi. "Kırmızı damlalar." dedim. Çünkü hayatımda kırmızı damlalardan başka bir şey yoktu. Hayatımı iki kelime ile anlatmamı istedi. "Düş kırıklığı." dedim. Çünkü neyi düşlersem hep bir engel çıkıyordu hayatıma. Uğu...