Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi.
Leyla özgür bir kuş, Ercüment vatanı için dağlara, taşlara gerekirse gökyüzüne ateş edecek bir savaşçcı.
Özgür kuşlar bir kafese hapsolur mu? Savaşçılar silahlarını...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ercüment ile birlikte eve yürüdüğümüz gecenin üzerinden tam 1 hafta geçmişti.
Daha öncekilere göre şimdi daha iyiydi. En azından kaba saba değilde dümdüz davranıyordu. Tamam şimdi de pek kibar olduğu söylenemezdi.
Dün açıkça buranın bana uygun olmadığını, gitmem gerektiğini falan söylemişti mesela. Ben itiraz edince de burada yapacağımı, zaten kendi isteğimle gideceğimi söylemişti.
Ama ilk zamanlarda ki gibi kafaya takmıyordum. Yani takıyordum ama söyledilerini değil bana bir şey söylemesini takıyordum.
Söyledikleri moralimi bozmuyordu artık. Aksine onunla konuşmak hoşuma gidiyordu.
Zil çalınca elimde ki çay bardaklarını masaya bırakıp koşarak kapıya gittim.
"Hoşgeldin Çaçam!" Diyerek boynuna sarıldım. Bu gün günlerden Pazardı ve Çağan'ın öğlene kadar çarşı izni vardı. Oda bana kahvaltıya gelmişti.
Onun için sabah erkenden kalkmış bir sürü şey hazırlamıştım.
"Hoşbulduk yavrum."
Birlikte mutfağa geçip masaya oturduk.
"Sen görmeyeli baya hamarat olmuşsun kız." Diyince göz devirdim. "Ben hep hamarattım."
"Doğru yapmıyordun sadece."
"Yani, yapmaya vaktim olmuyordu diyelim." Dedim ve çayları doldurdum.
Çaydanlığı tekrardan ocağa bıraktıktan sonra sandalyemi çektim ve oturdum.
"Ee nasıl gidiyor hayat?"
"İyi."
"Alıştın değil mi buraya?"
"Yani hala arada bir benim burada ne işim var diyorum ama 1 ay oldu sonuçta alıştım." Dedim gülerek.
"Annenler hala açıyor mu görücü mevzusunu?"
"Maalesef." Dedim ve iç çekerek.
"Üzülme ya." Diyip çayından bir yudum aldı. "Hem belki geri döndüğünde bir görücüye ihtiyacın olmaz."
Kaşlarımı çattım. "Anlamadım?"
"Diyorum ki geri döndüğünde bir sevgilin olur. Görücüye ihtiyaç kalmaz."
"Ne alaka şimdi sevgili falan?"
"Yani bir şeyler gördüm."
"Ne gördün?" Diye sordum hızla.
"Senin bakışlarını gördüm."
"Ya Çağan!" Diyip koluna vurdum. "Düzgünce söylesene şunu, bilmece gibi söylüyorsun."