Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi.
Leyla özgür bir kuş, Ercüment vatanı için dağlara, taşlara gerekirse gökyüzüne ateş edecek bir savaşçcı.
Özgür kuşlar bir kafese hapsolur mu? Savaşçılar silahlarını...
İlk defa Ercüment'den bir bölüm yazdım. Pek güzel olmamış olabilir ama isteyenler olmuştu. Umarım hoşunuza gider 💓
İyi Okumalar Dilerim♡
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ercüment'den ;
"Komutanım isterseniz sizde biraz dinlenin." Diyen Mehmet'e baktım. "Yani şimdi haber bekliyoruz ya o yüzden dedim. İki gündür ayaktasınız, bizi neyin beklediğini bilmiyoruz biraz dinlenin şimdi elimizden bir şey gelmez di-"
"Tamam Mehmet." Diyerek lafını kestim.
Elimizden bir şey gelmez...
İki gündür şu cümlenin ağırlığı altında eziliyordum. Hiç yorulmadığım kadar yorulmuştum geçen iki günde. Oysa daha ne iki günler geçirmiştim görevde. Hatta gün değil haftalar, aylar geçirmiştim. Hiç biri bu kadar ağır değildi. Hiç biri bu kadar kalp yakmamıştı.
İçimde bir şeyler yanıyordu sanki. Kalbim hiç acımadığı kadar acıyordu. Leyla'dan başka düşünebildiğim hiç bir şey yoktu. Kaçırılan başka biri olsaydı belki şimdiye çoktan mantıklı düşünüp bir çözüm bulabilmiş olurdum. Ama konu Leyla olunca kalp devreye giriyordu.
Leyla'dan önce bu yüzden hiç aşık olmamıştım, hiç sevmemiştim, hiç mutlu olmamıştım. İstememiştim çünkü. Ömrümü vatana adamıştım. Bir gün Türk bayraklı tabutum omuzlarda taşınırken arkamda ağlayan bir eş bırakmak istememiştim. Hep kaçmıştım ama insan en çok kaçtığına yakalanırmış işte.
Sadece aşktan değil, Leyladan da kaçmıştım. Mutlu olmaktan, bir düzen kurmaktan kaçmıştım. Kendimden kaçmıştım. Hissedebileceğim bir çok duygudan kaçmıştım.
Askerdim, konu vatan millet olunca yapamayacağım şey yoktu. Korkum yoktu. Cesaret edemeyeceğim bir şey yoktu. Ama konu duygular olunca cesaretsizdim, korkaktım.
Sonra Leyla geldi. Yıllarca kaçtığım bütün duyguları, karşıma çıkınca korkup sırtımı çevirdiğim her şeyi önüme dizdi. İşin garibi bu sefer arkamı dönmedim. Dönemedim. Allah biliyor ya hiçte dönmek istemedim. Git dedim ama kalmasını en çok ben istedim.
Yıllarca kaçtığım bu konularda becerikli olmamda beklenemezdi. Bir çok kez kalbini kırmıştım. Çiçekler açtırmak istediğim yerde fırtınalar estirmenin ağırlığını ve kendime kalan acısını anlatamazdım.
Leyla'nın suçu neydi? Bana aşık olmak mı? Beni sevmek mi? Sevmelerim bile acı doluydu benim. Heveslerim kursağımda, çocukluğum babamın mezarında, gençliğim yüzüme kapanan o kapıda ve mutluluğum Leyla'da.
Daha önce yarım kalmıştım. Önce uçmak için ihtiyacım olan kanatlarım gitti, babam gitti. Gölgesine sığınacağım bir ağaç gitti. Daha sonra annem gitti. Annem benim için neydi bilmiyorum. Verdiği sevgiyi bile unutmuşum çünkü yerine nefreti koymuştu. Ablam ve abim gitmişti. Sahi abi ve abla nasıl olurdu? Ben bunu bilmiyordum. Eğer gitmek için gelmek gerekiyorsa onlar hiç gitmemişti çünkü onlar zaten hiç gelmemişti. Çocukluğumda da beni sevmezlerdi, istemezlerdi. Onlar iki yakın arkadaşken ben istenmeyen küçük çocuktum.