39.Bölüm

59.9K 3K 225
                                    

Merhabalar, merhabalar! Bir gün bölüm atmadım hemen özledim sizi. Nasılsınız? İyi misiniz? Hepinize iyi tatiller dilerimm.

Bu bölüme uzun yazmama gerek olmayan şeyleri kısa kısa sığdırdım. Umarım hoşunuza gider💖

İyi Okumalar Dilerim♡

"Vatan sana emanet komutanım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Vatan sana emanet komutanım." Dedim gözlerim dolu dolu. İç çekerek konuştu. "Kalbim de sana emanet..."

"Telefonu kapatmak istemiyorum." Diye mırıldandım. "Keşke zaman dursa şuan."

"Zaman belki hiç durmayacak ama biz akıp giden zamana inat hep yan yana olacağız sana söz." Dedi.

Aramızda kilometreler varken "Hep yan yana olacağız." Diyerek tekrar ettim onu.

Ercüment bakışlarını ekrandan çekip başka bir yere baktı. "Tamam geliyorum." Deyince içimi büyük bir hüzün kapladı. Kapatmak istemiyordum. Utanmasam beş dakika daha konuşalım diyerek ağlayacaktım.

Bakışları tekrar ekrana döndü ve gözlerime baktı. "Veda vakti."

"Hayır ya." Dedim.

Telefonu kendine doğru yaklaştırdı ve kamerayı öptü. Bu hareketinin normalde hoşuma gitmesi gerekiyordu ama şimdi canımı yakmıştı.

"Allah'a emanet ol."

"Sende Allah'a emanet ol."

Ercüment telefonu kapattıktan sonra uzun bir süre öylece siyah ekrana baktım. Kocaman bir boşluğa düşmüştüm sanki bir anda.

Az önce Ercüment'e ağlamayacağımı söyleyen ben daha şimdiden ağlamaya başlamıştım. Belki Bingöl de olsaydım bu kadar üzülmezdim ayrı kalacak olmamıza. Ama daha Bursa'ya gelmemi sindiremeden görev çıkmıştı. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı, nasıl hissedeceğimi şaşırmıştım.

2 ay neredeyse hiç haber alamayacaktım...
Başına bir şey gelse öğrenemeyecektim bile. Biriyle konuşamayacak olmanın bu kadar kötü hissettirdiğini daha önce hiç fark etmemiştim.

Sanki biri, bir eliyle kalbimi sıkarken diğer eliyle boğazımı sıkıyordu. Ağlamak rahatlatır gibi geliyordu ama ağlamakta bir işe yaramıyordu. Ufacık bir yerde sıkışıp kalmıştım. Gidecek bir yerim yoktu. Beklemeye mecburdum. Bu görev bir kereliğine mahsus değildi. Yine olacaktı, Ercüment yine gidecekti ve ben onu sevdiğim sürece onu bekleyecektim.

Kalbim bir elin arasında un ufakta olsa, boğazım nefes alamayacak kadar sıkılsa da bekleyecektim...

Ne kadar ağladım bilmiyorum. Dış kapının sesini duyunca hızla göz yaşlarımı sildim. Daha fazla ağlamamam gerekiyordu. Hem ağlamak ağlamak getirirdi. Allah korusun ya Ercüment'in başına bir şey gelirse? Şimdi en azından iyi olduğunu biliyordum. Tuhaf bir durum da yoktu, işini yapıyordu...

Müptela | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin