"Tek başına mı gitmek istiyorsun?" Zhou Weiqing'in sözlerini dinleyen Lin TianAo, oldukça şaşırmış ve kaşlarını endişeli bir şekilde kaldırmıştı.
Zhou Weiqing, içten bir kahkaha atarak karşılık verdi: "Abi, benim için endişelenmene gerek olmadığını biliyorsun değil mi? Ölmekten korkan biri olarak ciddi bir tehlike gördüğüm anda kaçınmak için elimden geleni yaparım. Üstelik tek başıma olduğumda küçük, tespit edilemez bir hedef hali alırım. Hem yetişim seviyem ve kuvvetimle parlamam çok uzun sürmez. O zaman sizin bana katılmanız da çok daha kolay olur. Sonuçta Fei Li Mücadele Takımımız Cennetsel Cevher Turnuvasında bir hayli dikkat çekti. Orduya birlikte katılırsak turnuvayı izleyenler tarafından anında tanınmaz mıyız?"
Lin TianAo bir süre düşündükten sonra yanıtladı: "Doğru noktalara parmak bastın. Peki, söylediğin gibi olsun. Gerisini bana bırak. Orduya ne zaman katılmayı düşünüyorsun?"
Zhou Weiqing cevap verdi: "Ne kadar erken olursa o kadar iyi. Her gün kritik önem taşıyor ve planımı bir an önce harekete geçirmek isterim."
Lin TianAo başını sallayarak onayladı: "Çok iyi. Bundan sonra her sabah gün doğumunda kuzey kapısına birini göndereceğim. Ordudaki işlerini tamamladığında oraya giderek bizimle buluşabilirsin."
Zhou Weiqing, gözlerini hafifçe kıstı. "Peki, her şey hazırsa ben gideyim. Abim ve tüm kardeşlerim, kendinize iyi bakın. Yakında görüşeceğiz." Bu cümlelerle birlikte ayrılmak üzere arkasını döndü. Ama daha bir adım bile atamamışken kıyafetleri biri tarafından çekiştirildi. Ellerin sahibi Shangguan Fei'er'di.
"Diğerlerini götürmemek konusunda haklı olabilirsin ama beni yanına almalısın. Ben Fei Li Mücadele Takımında değildim ve fazladan bir kişi problem yaratmayacaktır."
Shangguan Fei'er'in ışıl ışıl gözlerine bakan Zhou Weiqing, kendisini çaresiz hissetti. "Beni neden takip ediyorsun? Buraya eğlenmeye geldiğimi falan mı sanıyorsun?"
Shangguan Fei'er bir humph eşliğinde yanıt verdi: "Beni burada bırakabileceğini sanma. Öncelikle, sana göz kulak olma konusunda Bing'er'e yardım etmem lazım. ZhongTian İmparatorluğu Ordumuzda kızlar da var ve onların terfi edebilmesine karşı çıkan bir yasa yok. Eh senin çapkınlığını da biliyoruz. Ya burada yeni bir kadın bulursan? Üstelik ZhongTian Ordumuza sızıyorsun. Cennetin Yayılma Sarayının bir ferdi olarak seni izlemem lazım ki İmparatorluğumuzun zararına bir şey yapmayasın. Her halükarda, ne diyeceğin umurumda bile değil, ben de geliyorum."
Zhou Weiqing, kıza dik dik bakarak sinirli bir karşılık verdi: "Bana bu asil sebepleri sıralama. Senin sırf orduya katılmak eğlenceli ve ilginç olacak diye geldiğinin farkındayım. Oynayacak yeni bir şeyler arıyorsun, değil mi?"
Shangguan Fei'er hafifçe kızardı; Zhou Weiqing'in hedefi on ikiden vurduğu belliydi. Ama kız hiç istifini bozmadan cesur bir şekilde konuşmaya başladı: "Ee ne olmuş? Neyse ne, geliyorum işte!"
Zhou Weiqing sahiden de Shangguan Fei'er karşısında çaresizdi. Onu yenmesi imkânsızdı ki yenebilecek olsa bile onu döver miydi ki? Ona bakmak Bing'er'e bakmak gibiydi ve Zhou Weiqing'in kalbi Bing'er'e zarar veremeyecek kadar yumuşaktı.
"Sevgili İkinci Hanımefendi... lütfen oyun oynamayı bırak. ZhongTian Ordunuz kadınları orduya katacak kadar liberal olsa bile sayınızın erkeklerden çok daha az olduğu ortada. Hem sen orduya katılsan bile benimle kalamayacaksın ki. ZhongTian Ordusu kızlarla erkekleri aynı kampta tutacak değil herhalde."
Shangguan Fei'er sırıtarak cevap verdi: "Heh heh, o iş kolay değil mi? Erkek gibi giyinirim. Bekle de gör!" Bu sözlerden sonra arkasını dönerek hızlıca uzaklaştı.
Shangguan Fei'er'in ortadan kaybolduğunu gören Zhou Weiqing, hemen Lin TianAo'ya dönerek fısıldadı: "Abi, ben kaçıyorum. Hepiniz dikkatli olun. Ma Qun'u eğitmeye devam et. O herifte yetenek var ve sıkı çalışırsa gelecekte iyi yerlere gelebilir. Birleştirilmiş Ekipman ve Depolanmış Yetenek ihtiyaçlarınız için biraz para bırakıyorum, kontrol sende." Bu cümlelerden sonra altın kartını Lin TianAo'ya uzattı ve koşmaya başladı.
Yalnızca bir ahmak orada durarak Shangguan Fei'er'in gelmesini beklerdi. Weiqing de bu fırsatı değerlendirmezse Zhou Weiqing olmazdı.
Onun ilerleyişini izleyen Lin TianAo, kafasını bir gülümseme eşliğinde sallamadan edemedi. "Tamamdır, hadi gidelim. Önce kalacak bir yer bulmalıyız."
Küçük Şaşkın Kız Dou Dou, tereddütlü bir bakış attı. "Weiqing giderse... bana kim yemek verecek?"
Yun Li kendi göğsüne vurarak cevap verdi: "Ben hala buradayım. Endişelenme, acıktığında bana haber vermen yeterli."
Yemek yiyebileceğini öğrenen Dou Dou, hemen çok mutlu bir şekilde gülümsedi: "Sen çok iyi birisin."
Lin TianAo, bu olay karşısında sendeledi, neredeyse yere düşecekti. Sonra da Yun Li'ye döndü: "Bu kız çok naif, ona zorbalık etmesen iyi olur. Yoksa hesabını ödetme işini Weiqing'e bırakmam."
Yun Li, utanç ve rahatsızlık karışımı bir tepki verdi. "Ne? Ben öyle bir şey yapacak birine mi benziyorum?"
"Evet!" Küçük Dört, Ayyaş Bao, Ma Qun ve geri kalan herkes aynı anda cevap vermişti. Son günlerde birbirlerine oldukça alışan grubun hobileri arasında birbirleriyle dalga geçmek de mevcuttu.
"İyi iyi, bekleyin bakalım, benden Birleştirilmiş Ekipman Parşömeni de istemeyin!"
Ma Qun içten bir kahkahayla karşılık verdi: "Öğretmen Yun, tehdidin artık işlemez. Yemeğin ve Dou Dou'nun olduğu yerde Parşömen de olacaktır!"
Lin TianAo kafasını çaresizce sallayarak herkesi susturdu: "Hadi artık uzatmayın. Gidip kalacak bir yer bulalım ve şu uzun yolculuğun yorgunluğunu atalım."
Bu sözleri duyan takım üyeleri sonunda sessizleşmiş ve hep birlikte Tian Bei Şehri yollarına düşülmüştü.
Zhou Weiqing, acele etmiş ve takıma talimat vermeyerek hata etmiş gibi görünebilirdi. Ama Lin TianAo varken endişelenmeye hiç gerek yoktu. Lin TianAo grubun sağlam kayasıydı ve Weiqing, o olduğu müddetçe her şeyin yolunda olacağına emindi.
Tian Bei Şehrine giren Zhou Weiqing, hızlıca sokakları aşmaya başladı. Buraları tanımıyor olsa da hedefinin kuzeyde olduğunu biliyordu. Sonuçta Tian Bei Şehrinin esas amacı kuzeydeki WanShou İmparatorluğuna karşı savunma sağlamaktı ve ordular da haliyle kuzey duvara yerleştirilmişti. Orduya katılmak için gitmesi gereken nokta da orasıydı. Tabii Lin TianAo'nun buluşma noktası olarak kuzey kapıyı seçme sebebi de buydu.
Zhou Weiqing sokakları sıra sıra ardında bırakırken, gözlerine kuzey kapısının görüntüsü ilişti. Hızlıca arkasına bakıp Shangguan Fei'er'i göremeyince de rahat bir nefes alarak kendi kendine düşündü: Neyse ki hızlı koşmuşum!
Ancak tam da o anda omzu, bir el tarafından kavrandı.
Zhou Weiqing'in hisleri sıradan insanlardan ve hatta kendi seviyesindeki pek çok Cennetsel Cevher Ustasından öndeydi. Buna rağmen omzuna uzanan elden kaçamamıştı ve elin dokunduğu nokta tam olarak köprücük kemiği akupunktur noktasıydı. Oradaki enerji anaforu kuvvetin büyük kısmını durdurabiliyor olsa da bedeninin yarısının uyuşmasını engelleyememişti.
Weiqing'in yüzü, arkasına bakmasına gerek bile olmadan depresif bir ifadeye bürünmüştü. Gelen mermiden kaçamayacağını biliyordu. Çünkü bu eller, kendisine son günlerde eğitim adına pek çok işkence etmiş olan Shangguan Fei'er'in elleriydi...