Zhou Weiqing daima tutkulu bir insan olmuştu ama hiçbir ayrım gözetmeyen bir çapkın değildi. Öyle olsaydı zamanında Küçük Cadının teklifini kabul etmiş olurdu. En büyük aşkının Shangguan Bing'er olduğuna hiç şüphe yoktu ve Tian'er'le ilişkisi de birlikte geçirdiği yılların sonunda alevlenmişti. Şu anda Shangguan Fei'er'le yaşadığı ise oldukça kafa karıştırıcı ve tarif edilemez bir şeydi.
Shangguan Fei'er'i başarıyla çadırdan çıkarmış olsa da konuşmayı nasıl sürdüreceğini bilemiyordu. Ona boş boş bakarak sessizliğini korudu.
"Sana bir soru sordum! Cennetsel Kar Dağından gelen o küçük kıza aşık mı oldun?!" Shangguan Fei'er sinirli bir şekilde sorusunu tekrarlamıştı. Ama Zhou Weiqing'in tişörtünü tutan eli inmişti. Onun normalde kurnazlık fışkıran gözlerinde hiç böylesine karmaşık bir bakış görmemişti.
"Bazen hisler kontrol edilemez. Mantıklı olmasalar da onları bastırmaya çalışsan da hissedersin işte. Bing'er'i çok seviyorum ama Tian'er'i de seviyorum."
"Hiç şüphe yok, kabul ediyorum, ben bir piçim. Ama ikisini de bırakacak değilim." Zhou Weiqing bu noktada durakladı ve yoğun bakışlarını Shangguan Fei'er'e odakladı. "Benim için ağladığını gördükten sonra seni de bırakmayacağım."
"Sen..."
Shangguan Fei'er'in öfkesinin alevleri bu son cümleyle söndürülmüştü.
"Fei'er..." Zhou Weiqing bir adım ilerleyerek kızın ellerini tuttu.
Shangguan Fei'er bedenine bir yıldırım çarptığını hissetti ve ellerini hızlıca kurtararak yüzüne oldukça telaşlı bir ifade yerleştirdi. "Sen... sen... TianBei Şehrine gitmek istediğini söylemiştin, değil mi? Hadi gidelim o zaman." Bu sözlerden sonra da önce havaya sıçradı, sonra da Hayalet Şeytan Atını salarak nazik bir şekilde üzerine yerleşti ve hızlıca harekete geçti.
Zhou Weiqing ise kendisini tokatladı ve mırıldandı: "Zhou Weiqing, tam bir götsün. Kalbi bu kadar dolu olan bir adam, fil yutmaya çalışan bir yılan gibidir, fazla açgözlü davranıyorsun. Ama... hepsinden gerçekten hoşlanıyorum... nasıl olacak? Aslında onları reddederek kalplerini kırmaktansa sevgimizi yaysak daha iyi olmaz mı? İşlerin daha zahmetli olması umurumda değil... Hünerli bir erkek meşgul bir erkektir neticede."
Kafasını kaşırken bu mantığın oldukça utanmazca olduğunun farkındaydı. Ama gurur ve eşler karşılaştırıldığında kim takardı ki gururu!? Cesur ve utanmaz olmak... kızları tavlamanın anahtarıydı!
Tek boynuzlu Hayalet Şeytan Atı da ortaya çıktı ve Zhou Weiqing, gece karanlığında daha da güçlü ve zalim görünen ata binerek Shangguan Fei'er'i takip etmeye başladı.
Shangguan Fei'er yol boyunca maksimum hızla ilerlemiş ve Zhou Weiqing'in tüm sohbet girişimlerini reddetmişti.
İki yüz li üzerinde yolculuk eden ikili, TianBei Şehrine yaklaştı. Bu mesafeden kuzey kampının parlak ışıklarını görebiliyorlardı. Shangguan Fei'er, ana kampa on li mesafe kaldığında durdu ve Zhou Weiqing de kendi Hayalet Şeytan Atını kızın arkasında duraklattı. Daha fazla ilerlerlerse gözcü kuleleri tarafından fark edileceklerdi.
İkili atlarından indi, Hayalet Şeytan Atları Uzaysal Yüzüklere yerleştirildi ve Shangguan Fei'er sinirli bir şekilde lafa girdi: "Sen, utanmaz olan, nasıl ilerleyeceğiz?"
Zhou Weiqing tripli bir şekilde karşılık verdi: "Utanmaz olan derken?!"
Shangguan Fei'er bir humph eşliğinde cevap verdi: "Evet, utanmazsın sonuçta."
Zhou Weiqing: "Senin kanatların yok muydu? Beni kucakla da birlikte uçalım, en kolay o şekilde ilerleriz. Aksi takdirde kampı geçmemiz zor olacak."