2- Yorgun Melek

4K 685 746
                                    


"Merhaba. Benim adım Angelea. Sizin dilinizde anlamı; "yorgun melek". Ben daha dün yüzme kursundan gelmiş, ılık duşumu alıp, uzun, dalgalı saçlarıma fön çekmiş, Amerika'nın Washington eyaletinin başkenti Olympia'daki güzel evimin verandasında oturmuş, huzurla kitap okuyordum. Peki ya şimdi? Ben şimdi neredeyim?

   Şakaklarım sızladı. Sanki beynimin içinde biri, başka biri vardı. Gözlerimi araladım. Beyaz bir ışık olanca gücüyle, gözlerimi kör etmeye and içmişçesine parladı tam tepemde. Beyaz önlüklü bir adam bir şeyler yapıyordu. Bana doğru geldi. Yüzünü seçemedim. Net göremiyordum. Pusluydu her yer. Sanki... Sanki hayata buzlu bir camın ardından bakar gibiydim. Ürkütücü bir fısıltı ile kanım çekildi. Geri sayım başladı. Üç... İki... Bir... Vücudum uyuştu ve derin bir uykuya daldım.

   Duyuyordum. Dünyanın birçok yerinde insanlar çöpe atıyordu yemeklerini. Özellikle de restoranlar. İnsanlar sipariş veriyor. Kocaman bir hamburger. Ya da bir döner. Veya donatıyor sofrayı. Ah... O gözler... İnsanlar keşke bir aynaya baksalar! Gözlerdeki o sınırsız hırs... Ben küçük bir kız. Başka coğrafyalardaki küçük insanların büyük hırsları var. Benimse büyük acılarım... Bambaşka coğrafyalar, bambaşka hayatlar barındırıyor."

   Profesör Doktor Sarah Nelson başladığı yeni proje için son derece heyecanlıydı. İçindeki karmaşık duygular midesine krampların girmesine sebep oluyor, korkularıyla hayalleri kendi aralarında sıkı bir mücadele veriyorlardı. Deneğin başında bekleyen asistanına seslendi:

"Teşekkür ederim Jeff, çıkabilirsin."

   Deneği yeni yolculuğuyla baş başa bıraktı ve kahve makinesinden elindeki kupaya biraz kahve doldurdu. Sıcak kahvesini yudumlarken koltuğuna oturdu. Baygın deneğe şöyle bir baktı ve sonra pencereden dışarıya bakarak düşüncelere daldı. Deneğe verdiği EED ( empathic enhancing drug- empati geliştirici ilaç ) sayesinde deneğin beyni elektrik impulslar ve sinyaller yollayarak dünyada acı içerisinde bulunan bir başka insanın beyni ile etkileşime girecekti. Böylece denek o kişinin zihninden geçenleri algılayabilecek, hissettiklerini hissedebilecekti. Bunun işe yaraması için yapılması gereken birçok şey vardı. Denek önce uzun bir hazırlık sürecinden geçirilir, ardından birçok teste tabii tutulur ve sonunda bunu yapabilecek bir zihin kapasitesine sahip olduğu anlaşılırsa, bu deneyler için özel olarak programlanmış sinyal tarayıcılar çalıştırılır ve deneğin etkileşime geçeceği zihin bulunurdu. Zor bir süreçti ama imkansız değildi. Bilimin var olduğu yerde imkansız ancak zaman alırdı. Bu proje işe yaramalı, haksızlıklarla dolu bu dünyayı bir nebze olsun değiştirmeliydi. İçinden geçenler yüreğinin daralmasına sebep olmuştu Sarah'ın. Ama düşünmekten de kendini alamıyordu. Sonunda pes etti ve delicesine çırpınıp duran iç sesine kulak verdi;

"Haksızlık olduğunu düşünüyorum. Başka coğrafyalardaki başka hayatlara baktıkça bu dünyanın koca bir haksızlıktan ibaret olduğuna inanıyorum. Bence bir yerde bir çocuk bir kuru ekmek, tek yudum su bulamazken, başka bir coğrafyada bir çocuk hamburgerinin ketçabı az diye ağlıyor, restoranı birbirine katıyorsa, burada koca bir haksızlık vardır. Kocaman bir haksızlık."

   İnsan fizyolojisi hep ilginç gelmiştir bana. İnsan psikolojisiyse tamamen başka bir dünya. Zira yeni bir şeylere sahip oldukça, sahip olduğu şeylerden hep daha fazlasını isteyen bir türe daha rastlanmamıştır evrende. Doyumsuzluk DNA'larımıza işlenmiş sanki. Kemiklerimize kazınmış. Doymak bilmiyoruz.

   Bir çoğunuz yaşamışsınızdır. Karnın acıkmıştır, bir restorana gidersin. Öylesine açsın ki, sanırsın koca bir restoranı mideye indirebileceksin. Sana öyle geliyor yani. Sipariş veriyorsun ve genelde yiyebileceğinden fazla sipariş veriyorsun. Ya tabakta kalıyor bir kısmı ya da sınırlarını zorluyor, çatlayacak gibi hissedecek hale gelene kadar yiyip bitiriyorsun tabaktakileri. Ama emin ol, ilk başta yiyebileceğini sandığın kadarına hiç ihtiyacı olmamıştır midenin.

   İşte insan doğası böyledir. Fizyolojik ihtiyaçlar tamamlandıktan sonra, Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki sırayı itina ile izlersin. Sıra şöyle işler:

   İlk sırada fizyolojik ihtiyaçlar vardır. Yani su, yemek, ısınma, uyku gibi bedensel varlığımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan ihtiyaçlar. En temel ihtiyaçlarımızdır fizyolojik ihtiyaçlar.

   İkinci sırada güvenlik ihtiyacı vardır. Güvenlik ihtiyacı, fiziksel ya da psikolojik zararlardan korunma ihtiyacımızdır. Barınma, kendimizi tehlikelerden koruma, kaygı ve korkudan uzak durma ve kendimizi güvende hissetme gibi ihtiyaçlarımız oluşturur güvenlik ihtiyacını. Güvenlik ihtiyacı nedeniyle kurmuşuzdur aslında biz insanlar bu düzeni. Evler, binalar, apartmanlar. Yağmurdan, kardan korunmak için çatılar. Soğuktan korunmak için kalın kıyafetler, soba/kalorifer türevi ısı cihazları. Hatta dünyadaki polisler, askerler, güvenlik görevlileri, hakimler, savcılar dahi bu sebepten vardır. Her ne kadar birçoğu görevini düzgün yapamasa da.

   Üçüncü sırada ise ait olma - sevme - sevilme ihtiyacı yatmaktadır. Biz insanlar bir gruba ait olmayı önemseriz ve birçoğumuz yalnızlıktan haz etmeyiz. Ancak yaşadığı toplumdan farklı özelliklere sahip, sıradışı insanlar ne yazık ki yalnızlığa mahkûm edilmektedir genelde. Çünkü toplumlarda kendini gerçekleştirmiş yada bu seviyeye yaklaşmış birey sayısı son derece azdır. ( Son madde kendini gerçekleştirme üzerine. ) Bir gruba ait olma hissi, sosyal statü kazanma, insanlar tarafından kabul edilme ve sevilme, benimsenme, sevme gibi sosyal ihtiyaçlar üçüncü sıradaki ihtiyaçlardandır.
Bu ihtiyaçlar karşılanmazsa bireyde psikolojik sorunlar ve yalnızlık, umutsuzluk, bunalıma girme gibi duygular ortaya çıkabilir.

   İhtiyaçlar hiyerarşisinde dördüncü sırada saygı - saygınlık ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlar, takdir edilme, tanınma, statü ve başarı kazanma, saygı görme gibi ihtiyaçlardan oluşmaktadır. Örneğin bir yazarın eserleriyle kalıcı olmak istemesi ve hatırlanmak istemesi de saygınlık ihtiyacına yöneliktir.

   Üst Düzey ihtiyaçlar ise Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi ikinci grubundadır. Bireyin var olan potansiyellerini en son noktasına kadar kullanarak kendini gerçekleştirmeye kadar giden süreçlerden oluşur. Beşinci basamaktan itibaren olan ihtiyaç basamakları üst düzey ihtiyaçlar içerisindedir.

   Beşinci basamak bilme - anlama ihtiyacıdır. Olup biten olayları daha iyi bilme ve anlama ihtiyacıdır. Merak, keşfetme ve bilgiye ulaşma gibi ihtiyaçlarımız vardır. Hepimiz bilmeye ihtiyaç duyarız. Ve bu ihtiyaçlar bilme ve anlama ihtiyaçları içindedir.

   Altıncı sırada estetik ihtiyacı vardır. Sanatı anlama, keyif alma, bireyin kendi yaratıcılığını kullanma ihtiyacı bunları oluşturmaktadır.

   Son olarak ise kendini gerçekleştirme ihtiyacı. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi son basamağı olan kendini gerçekleştirme, doğuştan getirdiğimiz potansiyelleri tam olarak gerçekleştirebilmemiz ve kullanabilmemizdir. Kendi yeteneklerimizi kullanarak hedeflerimizi gerçekleştirebilmemizden ibarettir.

   Kendini gerçekleştirme, temel ihtiyaçlar karşılanmadan kazanılmaz. Yani önce karnımız doymalı, barınacak bir yerimiz olmalı, güvende olmalıyız. Sevilmeli ve toplum tarafından kabul edilmeliyiz, saygı görmeliyiz ve çevremizde olup bitenleri anlamalıyız.

   Bütün bunlardan bahsettiğimize göre şimdi asıl noktaya değinebilirim. İnsanoğlunun bitmeyen hırsına. Evet, yaratılıştan gelen içgüdüsel ihtiyaçlarımız elbette var. Ama gördüğünüz üzere, ihtiyaçlarımız sadece bizim kişisel, sosyal, psikolojik gelişimimizle ilgili. Yani toprakları genişletmek, petrol yataklarına sahip olmak ve dünyanın en güçlü (aynı zamanda en zalim) ülkelerinden biri olmak ihtiyaçlarımız arasında aslında yok. Hattâ ihtiyaçlarımıza bakarsak ülkeler arası ayrımlara, topraklar arasındaki kesin ve net çizgilere de gerek yok. Ama dünya düzeninin gerekleri işte. Burada da güvenlik ihtiyacımız devreye giriyor. İkinci sıradaki. Ve güvenlik adına silahlanıyoruz. Oysa keşke insan güvenliği, yine insan yapımı olan demir parçalarına bağlı olmasa... Ne güzel olurdu değil mi? Her insan, dil, din, ırk, ülke fark etmeden bir arada huzur içinde yaşasa. Toprak için, maden için, petrol için savaşmasa. Ve en önemlisi bütün bunlardan bir haber küçücük yavruların ölümlerine sebep olmasa...

Geri SayımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin