35-Tuzak

477 194 96
                                    


Jeff okuma koltuğuna uzanmış keyif yapıyordu. Okuma koltuğunu kitap okumak dışında her şey için kullanırdı. Ayaklarını uzatıp uyuklamak, bacak bacak üzerine atıp sigara içmek, bira şişeleri ve abur cuburlar arasında sızıp kalmak gibi...

İçi içine sığmıyordu. Hayalleri birer birer gerçekleşiyordu. Projesinin ilk basamağı, ilk yarı yapay zekâ olan Andrea başarılı bir model olmuştu. Ancak bununla yetinmeyen Jeff, uzun bir uğraştan sonra bir üst modelini de üretmeyi başarmıştı sonunda... Andrea verilen emirleri uygulamakta son derece kararlıydı ve verilen emri gerçekleştirene kadar durmamak üzere programlamıştı. Hareketleri ve konuşmaları ile her ne kadar sıradan bir insan gibi görünse de, arada sırada aksaklıklar olabiliyordu. Ve son derece dikkatli ve zeki bir insan, Andrea'nın farkını keşfedebilirdi. Bu da Jeff'in O'nu kullanabileceği alanları kısıtlıyordu ne yazık ki... Bu durum Jeff'i projeyi geliştirmek zorunda bıraktı. Zaten aklındaki orduyu kurmak için çok asker gerekiyordu. Ve bir sonraki hep daha iyi olacaktı öncekilerden.

Mark güçlü ve kaslı bir bedene sahip, sıkı bir eğitimden geçmiş, yetenekli bir askerdi. Orduda yıllarca görev almış, ancak atılan iftiralar ve yapılan haksızlıklar sonucu ordudan atılmış ve hiç hak etmediği halde yaşadığı aşağılanmalardan sonra devlete resmen düşman kesilmişti.

Mark ile önce arkadaş olan Jeff, son derece sinsi davranmış, devlete karşı savaş açtığını ve istihbarat sistemine girdiğini söyleyerek, verilerin bir kısmını O'na vererek O'nu çabucak kendi tarafına çekmişti. Sonrasında Mark'ı tuzağa düşürüp ilaçla bayıltarak beynine yerleştirdiği çip ve ensesine yerleştirdiği düzenek ile O'nu da askerlerinden biri haline getirmişti. Mark tam bir body-guard tipindeydi. Güçlü kaslara sahip iri kollarında ürkütücü dövmeler vardı. Amerikan traşı saçları, ensesindeki Amerikan ordusu dövmesi, tek kulağındaki gümüş küpesi ve piercingleri ile yürüyen bir metal yığınını andırıyordu. Adam son derece güçlü, korkutucu ve tehlikeli görünüyordu.

"Bu koca adamı ayrı bir kategoride tutmalıyım. Belli ki bu son derece sağlam bir eleman."

diye düşündü Jeff. Gerçekten de öyleydi. Vücudundaki kas yığını, Mark'a atılan yumrukları etkisiz hale getiriyordu neredeyse. Acı eşiği yüksekti ve her türlü koşula son derece dirençli bir vücudu vardı. Jeff için bulunmaz bir nimetti bu efsanevi beden...

Beynine yerleştirdiği çip ve kurduğu düzenek ile emrine giren Mark'a da belirli görevler verdi Jeff. Mark ve Andrea yoğun bir araştırma ve veri toplama çabası içerisine girmişlerdi. Topladıkları bilgiler bütün Amerika'yı ve hattâ belki de bütün dünyayı birbirine katacak türdendi.

Kaostan çıkan düzen... Jeff'in inandığı sistem. Jeff için kaostan çıkan düzen demek, güçlüler için daha fazla güç, güçsüzler içinse daha fazla korku demekti. Bu korku güçsüzleri güçlülerin kölesi yapan temel etkendi. Bu durumda Jeff güçlü pozisyonda olduğuna göre, kaos O'nun için mükemmel bir düzen demekti aslında. Hayallerini gerçekleştirdiği, herkesin O'na boyun eğdiği, dünyaya hâkim olduğu yepyeni bir düzen...

Bilim kullanıldığı amaca göre hizmet eder. İyi bir amaç için kullanılan bilim insanlığa son derece yararlı olabilirken, kötü bir amaç için kullanılan bilim insanlık için son derece tehlikeli olabilir. Bu yeniliği yürüten kişinin kendisine bağlıdır. Tuttuğu tarafa. Habil'in tarafındakiler bilimi sorunlara çözüm amaçlı kullanırken, Kâbil'in tarafındakiler bilimi sorun yaratmak amaçlı kullanmaktadır. Ya da amaçları, insanlık ve doğa için büyük sorunların çıkmasına sebep olmaktadır.

Jeff tarafını çoktan seçmişti. Karanlık taraf. Kabil'in tarafı. İlk taşı atan taraf. İlk katli gerçekleştirip, büyük ve korkunç savaşı başlatan taraf. Bilimin dudaklarından süzülen kan kokusu burnunu sızlattı. Çok kan akacaktı...

Aydınlık tarafın güzel prensesi Sarah ise bu kanlı savaşı durdurmak adına aydınlık tarafı seçmişti. Hâbil'in tarafını. Bu büyük savaşın ayak sesleri çok uzaklardan gelip, kulaklara çalınmaya başlamıştı bile... Büyük Savaş çok yaklaşmıştı. Hâbiller ile Kâbiller'in kanlı savaşı...

~~~

Sarah sonunda adrese varmıştı. Arabayı doğru düzgün park etmeden aceleyle kendini dışarı attı. Hemen belindeki silahı kontrol etti ve derin bir nefes aldı. Kalbi çarpıyordu. Bütün kalbiyle bu silahı kullanmak zorunda kalmamayı diliyordu.

Koşarak içeri daldı. Kapının kilidi kırılmıştı ve kapı açıktı. Ancak görünürde kimsecikler yoktu. İçeride dolaşmaya başladı. İçeride kimse yoktu ve ortalık darmadağınıktı. Bir masa vardı ve masanın çekmecesinin kilidi kırılmış çekmece açılmıştı. Masanın etrafından dolandı çekmeceye aceleyle tıkıştırılmış dosyalara baktı. Dosyanın birini eline aldı ve gördükleri karşısında gözleri kocaman açıldı. Deney yapılan kurbanlar. Sarah korkuyla geriye sıçradı. Anlaşılan o ki, Yağmur'un başı beladaydı.

Kitaplığa gözü takıldı. Kitaplıktan bir kitap yere düşmüştü. Sadece tek bir kitap. Kitabı yerden aldı. Tam yerine koymak üzereydi oradaki butonu fark etti. İçinden bir ses o butona ellememesi gerektiğini söylüyordu. Ama merakı içindeki sesten daha kuvvetliydi. Bazen merak en büyük düşmanı olabilirdi insanoğlunun. Bir süre ikilemde kaldı. Ama dayanamadı ve düğmeye bastı. Kitaplık dönerek açıldı ve kitaplığın arkasından bir kapı çıktı. Sarah şaşkınlıkla geriye sıçradı. Önünde aşağıya doğru uzanan bir merdiven vardı. Belindeki silahını çıkardı ve korkudan titreyen elleriyle sıkıca kavradı. Merdivene doğru ilerledi. Eskimiş ahşap merdiven her adımında ürpertici bir gıcırtıyla vazgeçmesi için uyarıyor gibiydi Sarah'ı. Merdivenlerden yavaş adımlarla indi. Önünde uzanan bir koridor vardı. Yavaş ve dikkatli adımlarla koridorun sonuna doğru yürüdü. Rutubetli bir hava vardı. Toz ve rutubet boğazını tıkamıştı. Nefes almakta güçlük çekiyordu.

İlerledikçe iğrenç bir koku gelmeye başladı burnuna. Dayanılamayacak kadar kötü bir kokuydu bu. Midesi bulandı. Kusmak üzereydi. Parmaklarıyla burnunu kapattı ve parmak uçlarında yürümeye devam etti. Göreceği şeylerden korkarak ilerledi. Her adımında kalbi daha çok sıkışıyor, her saniye kalp atışları daha da hızlanıyordu. Göğsünü kaplayan o yoğun his başını döndüyordu: Korku.

İleriden yol sola doğru dönüyordu. Biraz daha yürüdü ve tam sola dönecekken durakladı. Derin bir nefes aldı ve cesaretini topladı. Korkularıyla yüzleşme vakti gelmişti. Başını kaldırdı ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Gördükleri karşısında dizlerinin bağı çözülmüş, kalbi göğüs kafesini kırıp dışarı fırlayacakmış gibi hissetmişti. Karşısında deney sandalyelerine bağlanmış, korkunç halde zavallı insanlar duruyordu. Ve yerde kanlar içerisinde uzanan ceset bütün bodruma berbat bir koku yayıyordu. İleride bir sandalye vardı. Saçları geriye doğru sarkmış bir kız hiç kıpırdamadan arkası dönük bir şekilde oturuyordu.

"Bu Yağmur!"

dedi Sarah. Koşarak kızın yanına geldi. Omzundan tuttu ve dönen sandalyeyle birlikte kızı çevirdi. Karşısında başına aynı Yağmur'un saçlarına benzeyen peruk takılmış ve Yağmur'un kıyafetleri giydirilmiş bir vitrin mankeni duruyordu. Sarah şaşkınlıkla mankene bakakaldı. Çok kısa süre içerisinde ensesine dayanan metalin tenine verdiği ürkütücü hisle bütün vücudu kasıldı Sarah'ın. Kalın sesiyle bir adam sinsi kahkahalar eşliğinde sesini değiştirerek konuşmaya başladı:

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar denemeyiniz."

Sesini düzeltti ve alaycı bir şekilde konuşmaya devam etti.

"Selam tatlım, tuzak. Burada seni çok özleyen biri var. Takdim edeyim."

dedi.

Sarah gördüğü adam karşısında dizlerinin titrediğini, vücudundan soğuk terler boşaldığını hissetti. Korkulu rüyası Jeff, yanında ondan daha korkutucu bir adam ile karşısında durmuş, gülümseyerek O'na bakıyordu...

Geri SayımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin