17-Hata

754 375 59
                                    


"Yürüyorum. Dur durak nedir bilmeden yürüyorum. Ama inanın dermanım kalmadı artık. Çok yoruldum. Öylesine yoruldum ki, bir meltem esse yere serileceğim sanki. Her an bir bütün olabiliriz kendisiyle.

Benden ve diğer köpeklerden başka kimse yok burada. Bunu belirtmek isterim. Ben de kendi kendine konuşan delinin tekiyim işte. Çok ıssız burası. Terkedilmiş bir şehir gibi. Dokunsalar yıkılacakmış gibi bir garip viraneyim. Ben terkedildiğim günden beri işte böyleyim.

Sahi siz hiç terkedildiniz mi? Sıradan terk edilmelerden bahsetmiyorum. Ölüme terk edilmek. Söylesenize, hiç ölüme terk edildiniz mi? Ben terk edildim. Ama biliyor musunuz? Ölmedim. Ben ölmedim evet. Hayattayım belki. Ama yüreğim var ya... Hani şu bizde olmadığını sandığınız ama aslında bazı insanların sahip olduğu kadarından çok daha fazlasına sahip olduğumuz yürek. İşte tam da o yürekten bizde de var. Kırık belki, darmadağınık belki, paramparça belki ama inanın ondan bizde de var.

Sizde de varsa eğer lütfen elinizi oraya koyun. Bir sorun kendinize. Ben böyle bir terk edilişi hak edecek ne yaptım? Dürüstçe bir terkediliş öyküsü bile değil bu. Kaypakça! Alçakça! Topu atıp, beni topun peşine yollayıp kandırarak terk etti beni sahibim. Yüzüme bakarak yapamadı! Ben "Neden?" diye sorarcasına suratına bakarken yapamadı. Arkasını döndü ve kaçtı. Arkasından koştum, ama bakmadı. Baksa belki bırakamazdı beni, baksa terk edemezdi belki. Belki ozaman vicdanı sızlar, kıyamazdı bana.

Beraber uyuduğumuz geceleri, oyunlarımızı, evine hırsız girdiğinde hırsızı yakalayıp O'na teslim edişimi, O'nu canım pahasına koruma çabalarımı, O'nu koruyamaya çalışırken yaralanmalarımı falan hep hatırlardı eğer yüzüme son bir kez bakabilseydi terk ederken. Ama bakamadı. Yüzüme bakmaya yüzü yoktu. Çünkü ben evin Kont'u, çünkü ben ailenin maskotu, koruyucusu, dostu... Hep sadık kalan ben... Çünkü hiç vazgeçmeyen ben terk edildim.

Yüzüme bakamazdı çünkü yaptığı şey dostluğa da, adamlığa da, mertliğe de, insanlığa da sığmazdı. Bunun O da farkındaydı.

Benden neden vazgeçtiler bilmiyorum. Yaşlandım diye belki. Ya da başka bahaneleri vardır. Ama hiçbiri bence haklı bir sebep olamaz. Ben kendimi bildim bileli onlarla yaşıyordum. Bırakacaklarsa almamalıydılar. Kendilerini bu denli sevdirmemeliydiler bana.

Alıştığım hayattan, alıştığım insanlardan, alıştığım düzenden acımasızca koparılıp bir köşeye atıldım. Bir çöp gibi atıverdiler beni. Bir çöp gibi... Basit bir çöp gibi kolayca vazgeçtiler benden. Umursamadılar bile beni. Dönüp arkalarına bile bakmadılar. Beni geride gözü yaşlı bıraktılar.

Bizlerin ağlamadığını sanıyorsunuz ama biz de ağlayabiliyoruz. Biz de üzülüyoruz. Bizim de duygularımız ve bir kalbimiz var. Ben ağladım. Çok ağladım. Ben hep ağladım. Ağlarsam belki kıyamaz, geri alırlar sandım. Ama geri dönüp beni almadılar.

Bana yapılan şey hiç insani değildi. Bana yapılan şey var ya, çok caniceydi. İnsan olduğunu iddia eden birinin yapamayacağı bir şeydi. Birazcık vicdanı olan birinin yapamayacağı bir şey. Ama benim gibi nicelerine yapılan bir şeydi bu.

Evimden kovulmuştum. Hattâ bizzat kendi sahibim tarafından alçakça kandırılarak evimden atılmıştım. İnsanla hayvan arasındaki en önemli fark buydu işte. Onlar ezendi, biz ezilen. Onlar yapandı, biz çeken. Onlar sevilendi, bizse seven... Biz hep seven... Ama hiç sevilmeyen. Biz sonuna kadar güvenen ama hep terk edilen. Biz hiç vazgeçmeden bekleyen, ama hep vazgeçilen... Biz var ya biz... Biz doğuştan kaybedeniz.

Bir hayvan mısın bu dünyada? Bir hayvan olarak mı yaratıldın? Geçmiş olsun. Çok çok şanslı olanlardan değilsen eğer, yandın demektir. Her sokak arasında bir tekme yersin. Bulduğun iki lokma ekmek burnundan fitil fitil getirilir. Hatta karnına yediğin tekmeyle ciğerlerin ağzına gelir.

Geri SayımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin