49- Neydi yaşamak sahi?

317 107 47
                                    


Sarah bütün çabasıyla deneylerine devam ediyordu. Aynı anda uğraştığı o kadar fazla şey vardı ki, zihni son derece yorgundu. Bedeni ise isyan etme aşamasına gelmek üzereydi. Boynu , omuzları ağrıyordu. Elleri titriyordu. Gözleri uykusuzluktan kızarmış, göz altları morarmıştı. Başının arkasında ensesine doğru inen bir uyuşma hissi vardı. Yorgunluğu ve stresi iliklerine kadar hissediyordu.

Usul adımlarla ilerledi. Laboratuvarındaki kahve makinesini kullanarak kendisine güzel bir kahve yaptı. Kahvesini yudumlarken pencereden dışarıyı izleyerek düşüncelere daldı.

Savaşlar.... Cinayetler... Tecavüzler... İşkenceler... İnsan ne ara bu kadar vahşi olmuştu? Düzen ne ara bu kadar çığrından çıkmıştı. Dünya ne ara bu kadar kirlenmişti. Ne çok ölüm vardı ve kan kokusu. Öylesine yoğundu ki kan kokusu insanlar alışmışlardı artık kana. Normal buluyorlardı. Sokak ortasında ceset görseler fark etmeden geçecek hâle gelmişti birçoğu. Her insan yaşama hakkına sahipti elbette evet. Ama... Ama küçük çocukların kan kokusunu da mı ayırt edemiyorlardı? Neden büyüklerin savaşının kaybedeni hep çocuklar oluyordu? Gözlerine hiçbirşey anlamadan bakan dünyadan bir haber çocukları nasıl öldürüyordu ki bu insanlar? Küçücük canlara neden kastediyorlardı? Ne canı vardı ki o miniklerin kastedecek? Hayır yani neden? Bir insan yürümeyi zor beceren bir çocuğu neden öldürmek ister? Şekerinin çubuğu mu batıyor? Legosunun parçası mı batıyor? Neyi batıyor bu minik bedenlerin size? Anlamıyorum!

Geçen gün haberleri izlemişti Sarah. Halepli bir çocuğun içler acısı halini. Ümran bebek. Ümran Dakneş. Enkazdan çıkartılıp ambulansa oturtuluyordu Ümran. Kafası kanıyor, üstü başı toz toprak, yara bere içinde. Daha ufacık. Küçük bir bebek daha. Ne bileyim konuşmayı, koşmayı falan öğrenmesi gereken yaşlarda. Babasının O'na zekâsı gelişsin diye lego falan alacağı yaşlarda. Ama O lego falan istemiyor. O sadece etrafında neler olduğunu anlamak istiyor.

Sarah'ın gözleri doldu. Odasının kapısı çaldı. Gelen Yağmur'du. Yeni deneklerden birini daha gönderecekti o esrarengiz aleme. Unutmuştu. Yağmur gönüllü deneğin kliniğe geldiğini belirtti. Sarah onayladı ve:

"Al odaya."

dedi.

Deneklerle ilgili bilgilerin bulunduğu dosyaya baktı ve sıradaki deneğin dosyasını inceledi. Kahvesinden kalan son yudumu aldı ve deneğin yanına geçti. Yağmur ilaçları ve deneği hazırlamıştı bile. Sarah Yağmura bir kağıt vermişti ve bunu deneğe vermesini, deneğin kağıttaki soruya yanıt vermesini istemişti. Denek kağıdı doldurarak Yağmur'a teslim etmişti. Sarah Yağmur'dan kağıdı aldıktan ve deneğe rutin uyarıları ile açıklamaları yaptıktan sonra deneyi başlattı. Bir insanın bilinci daha başka hayatları, başka insanların yaşadıklarını anlamak adına bir başkasına aktarılacaktı. İlacın etkisi geçene kadar ve denek zihin yönlendirme seansı bitirene kadar kendisini o kişi zannedecek ve onun hissettiklerini aynen hissedecekti. Anestezi deneği uykuya götürürken EED damarına enjekte edildi. Deneğin yaşayacağı yeni tecrübe için geri sayım başlamıştı...

~~~

Sarah deneğe verdiği kağıtta şu soruyu sormuştu:

"Mülteciler hakkında ne düşünüyorsunuz? Ülkenin sorumluluğu sizde olsa, mülteci kabul eder miydiniz? Çocuk mülteciler hakkında ne düşünüyorsunuz?"

Yanıtlamıştı denek:

"Mültecileri sevmiyorum. Ülkemde istemiyorum. Burası benim ülkem. Ölmeleri falan umrumda değil. Savaşsınlar ozaman. Çocuklarına gelince belki savaşamazlar bir suçları yok da evet. Ama bu da onların kaderi. Yaşamak zorunda oldukları şey. Biz hangi birini kurtaracağız? Bu dünyada türlü çeşit sorun var. Bir sürü problemim var. Borcum ve ödemelerim var. Bunca derdim içinde onları düşünerek enerjimi düşüremem. "

Geri SayımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin