45-Dünya bir laboratuvar

418 167 83
                                    


Sarah güne son derece hızlı başlamıştı. Kendine çabucak hazırladığı kahveyi en sevdiği bardağın içine koydu ve çalışma odasına doğru hızla ilerledi. Çalışma masasının üzerinde bir yığın dosya vardı. Anlaşılan o ki bugün fazlasıyla yorucu olacaktı. Dosyalara yaklaştı. Dosyaları aceleyle karıştırdı ve aralarından kırmızı renkli kalın bir dosya çıkardı. Dosyanın yan tarafındaki etiketi kontrol etti.

"Yağmur Öztürk - Araştırmalar ve Belgeler"

Yağmur'un O'na çok uzun zaman önce verdiği dosyaydı bu.

"Lanet olsun! Nasıl unuttum?"

Mahcup bir şekilde başını salladı Sarah. Hemen dosyayı incelemeye koyuldu. Görünen o ki Yağmur son derece ince çalışmıştı. Öyle ki dosyanın içerisinde her türlü detay, belge, fotoğraf ve araştırmanın olabileceğini düşündü Sarah. Ufuğunu açacak ve onu çok şaşırtacak belgeler yığınını ellerine bırakmıştı Yağmur. Sarah derin bir nefes aldı, dosyayı açtı ve en başından itibaren özenle incelemeye koyuldu. Göreceği şeylerin O'nu hangi noktaya götüreceğini bilmeden...

~~~

Yağmur son derece heyecanlıydı. Yeniden Ash ile buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Bu adamda birşeyler vardı. Ne olduğunu bilmediği garip bir şeyler. Çözülmesi gereken bir şeyler.

Yağmur buluşacakları kafeye geldiğinde Ash elindeki kitaba gömülmüş, ilgiyle kitabı okuyordu. Yağmur'un geldiğini fark etmedi bile. Yağmur usulca masaya yaklaştı, sandalyeyi çekti ve Ash'in karşısına geçti. Ash hala farkında değildi. Yağmur ellerini masaya vurdu ve gülümseyerek konuştu:

"Tık-tık. Misafiriniz var, kapıyı açar mısınız acaba?"

Alay ederek sessizce fısıldadı:

"Mümkünse beyninizin kapılarını da."

Hınzır hınzır sırıttı.

Ash Yağmur'un söylediğini duymuştu. İnce bir espriyle dönüt verdi:

"Beynimin kapıları yalnızca seviyeme uygun kişilere açık. Bu nedenle size yardımcı olabilir miyim inanın bilemiyorum."

Ash son derece ciddi bir adamdı. Ciddiyetsizlikten hiç hoşlanmıyordu. Yağmur maalesef bunu çok geç öğrenmişti ve boyunun ölçüsünü almıştı.

Yağmur'un yüzü kızardı. Utanmıştı. Boğazını temizledi ve konuşmaya başladı:

"Atışmanın sırası değil Ash. Gerçekten çok önemli meselelerimiz var."

Ash tersinden kalkmıştı sanki:

"Ne mutlu. Fark edebilmen çok güzel. Senin adına sevindim."

Göz kırptı ve ekledi:

"Gerçekten."

Yağmur sinirlendi ve elini masaya vurdu:

"Lanet olsun! Neyin var senin?"

Ash Yağmur'un yüzüne baktı. Son derece sakin bir ses tonuyla:

"Yok bir şeyim." dedi ve ekledi:

"Burada olma sebebimize dönelim. Elimizde ne var Bayan Yağmur Öztürk?"

Yağmur gözleri ışıldayarak cevapladı:

"Çok şey var Bay Ash Milstone. Çok şey var."

~~~

Mehmet Engin Yılmaz ve arkadaşları dünyayı kendi laboratuvarları gibi kullanıyorlardı. Hapishanedeki intihar eden ve arkadaşını çorba kazanına atan adam ve bebeğini köprüden atan kadın bir süre önce Doktor Mehmet'in deneylerine maruz kalmışlardı. Uygulanan ilaçların yan etkisi olarak akıllarını yitirmişlerdi. Akıl almaz suçlar işleyerek hapse girmişlerdi. Ancak bu bile onları durduramadı. Hapishanede bir süre uslu durduktan sonra yine çıldırmış ve ortalığı karıştırmışlardı. İçlerinde bir tanesi vardı ki cinayetle uzaktan yakından alakası olmayacak bir insandı. Hırsızlıktan hapse girmişti ve hücre arkadaşını içerisinde yeni pişmiş çorba bulunan kaynar kazana atarak feci derecede yaralanmasına sebep olmuştu. İşin ilginci diğer mahkûmlar ve gardiyanlar bu işe çok şaşırmışlardı. Zira bu olaydan sorumlu mahkûm hiç tahmin edilmeyecek, son derece sakin, uyumlu ve iyi kalpli bir insandı. Yaptığı hatanın farkına varmıştı ve af diliyordu. Ayrıca yakında cezası da bitecekti ve hapisten çıkacaktı. Olanlar son derece mantıksızdı. Hapisten çıkmak üzere olan, hayatında hiç cinayete teşebbüs etmemiş, cinayet bir yana hiç kimseyi bedenen incitmemiş bir insan saçma sapan bir sıra kavgası yüzünden son derece iyi anlaştığı hücre arkadaşını nasıl kaynar kazana atabilirdi ki?

Doktor Mehmet'in deneylerine maruz kalan bir başka kurban da pembe battaniyesine sardığı kendi evladını boğazın sularına atarak katletmişti. Son zamanlardaki bu cinayetler son derece ilginçti. Zira kadın tam 10 yıldır çocuk sahibi olmayı isteyen, bir türlü olamayan ve en zonunda zahmetli ve masraflı bir tedavi sonrası çocuk sahibi olan ve evladını gözünden sakınan bir anneydi. Bu kadar çok isteyip sahip olduğu bebeğini ortada hiçbir sebep yokken kendi elleriyle öldürmesi ve olay sonrası bu yaptığını hatırlamaması ve evlat acısından hastanelik olması, ardından bu yüke dayanamayıp intihar etmesi akılları fazlasıyla karıştırmıştı.

Doktor Mehmet Engin Yılmaz ve yardımcıları eşliğinde üretilen ilaçların ilk prototipleri uygulanmaya başlandı ve zamanla geliştirildi. Doktor ve yardımcıları insanlar üzerinde yaptıkları deneylerle ve bilimin sınırlarını zorlayarak oluşturdukları yapay zekâlarla, garip özelliklere sahip insanlar oluşturmaya başladılar. Benzer meselelere ilgi duyan Jeff'in yolu sonunda Doktor Mehmet ile kesişti. Doktorun gözüne girmek ve yardımcısı olmak kolay olmamıştı. Ancak Jeff Sarah'ın zihninden çaldığı çok değerli bilgilerin bir kısmını Doktor Mehmet'e avans olarak sunmuş, birlikte çalışmaları hâlinde çok daha fazla yardımı dokunacağını belirtmişti.

Her şeyden bir haber zavallı Sarah, asistanı sandığı haine onca zaman güvenmiş ve O'nun gerçekte nasıl biri olduğunu çok geç anlamıştı. Anladı anlamasına ancak bunun bedeli ağır olmuştu. Jeff yüzünden çok zor günler yaşadı, bebeğini düşürdü, hattâ ölümden döndü. Sonrasında Jeff ortadan kayboldu ve Sarah çalışmalarına geri döndü. Jeff hiç durmuyordu ve Sarah Jeff'in planladıklarından bir haberdi.
Zamanla tüm gerçekleri öğrenecekti. Bugüne kadar su yüzüne çıkmamış, yüzüne tokat gibi çarpacak bütün gerçekleri... Asıl önemli olansa o gün geldiğinde kimin hangi tarafı seçeceğiydi... Habiller ve Kabillerin kanlı savaşında kahramanların rolleri en başından biçilmişti. Kahramanların bundan haberleri olmasa da...

Geri SayımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin