39-Dostluk

520 194 97
                                    


Yağmur odanın en kuytu köşesine yerleştirdiği dinlenme koltuğuna uzandı. Yağmur yağıyordu. Yağmur damlaları ıslak parmaklarıyla pencereyi okşarken, rüzgârın ürkütücü uğultusu kulaklarına doldu. Hava soğumuştu, üşüyordu. Zihninde canlanan anı ile gözleri doldu. Yağmur bu odadaki pencerenin önünde oturup gökyüzünü izlemeye bayılır, babası gecenin bir vakti hâlâ uyumamış olan kızına usulca yaklaşıp sırtına bir şal bırakarak:

"Yağmur damlalarını izlerken, yine kendinden geçmişsin Yağmur Hanım. İsmiyle senin kadar uyumlu bir insan görmedim ben."

der ve neşeli kahkahalar eşliğinde yanağına sıcak bir öpücük kondururdu.

Anıları hatırladıkça gözleri doldu. Kalbi Doktor Mehmet'e ve Jeff'e karşı derin bir nefretle doldu. Aklı babasındaydı Yağmur'un... O'nu orada öylece bırakıp gitmişti. Aradan tam dört ay geçmişti.

Hayat iyilerden yana olmazdı zaten. Kötülerin tarafını tutardı.

Sarah ve Yağmur o bodrumdan kaçtıktan sonra ne yapmaları gerektiğini düşündüler. Anlattıklarına hiç kimse inanmazdı. Işınlanmak? O da ne? İnsanlar kafayı yediklerini düşünürdü. Bu nedenle kimseye gerçeği anlatamadılar. Polise isimsiz bir ihbar yaptılar. Ancak olay yerine gelen polisler hiçbir şey bulamayarak geri döndü. Elleri boş terk ettiler orayı. Jeff ile Doktor elbette hiçbir delil bırakmamıştı ortalıkta.

Yağmur Sarah ile birlikte o cehennemden kurtulmuş, ancak babası kurtulamamıştı. Olaydan bir kaç gün sonra ormana atılmış bir erkek cesedi bulunmuştu. Bilin bakalım kim? Elbette Yağmur'un babası.

Otopsi sonucu: Vücuda aşırı derecede yabancı madde yüklenmesi sonucu beyin kanaması.

Babasının yüksek dozda uyuşturucudan öldüğü iddia edilerek dosya kapatıldı. Çabalar, şikâyetler sonuçsuz kaldı. Sarah ile Yağmur'un oradan ışınlanması zaten yeterince karışıktı. Bu konuya kimsenin inanmayacağını bildikleri için bazı detayları gizlemek zorunda kaldılar. İkisi arasında bir sır olarak kaldı bazı detaylar. Sonuç olarak davalardan hiçbir şey elde edemediler.
Doktor Mehmet ve Jeff sıkı çalışmışlardı.

"Lânet olası profesyonel katiller. Kim bilir kimlerin kanı var ellerinde."

Babası da, aslında katilinin bilindiği, ama delil yetersizliği nedeniyle dosyaların arasında kaybolup giden faili meçhullerden biri olmuştu işte... Ama Yağmur bu işin peşini bırakmayacaktı. Gerçeklerin farkındaydı. Babasının üzerinde deney yapmışlardı. Beyin kanamasından ölmesine sebep olacak kadar fazla deney... Yağmur'un üzerinde de deney yapmışlardı ama Yağmur hayattaydı. Babasını öldüren neydi? Neden öldürmüşlerdi Yağmur'un ilk aşkını? Bu aptal deneyler de neyin nesiydi? Özel ırk ne demekti? Babasını öldürenler neden Yağmur'un yaşamasına izin vermişlerdi? Özel ırk olduğu için mi? Babası neydi peki? Sıradan mı? Midesi kalktı.

"Özel ırk ne ya! Her insan kendi içinde ayrı bir derinliğe sahiptir. Her insan özeldir kahrolasıcalar!"

diye haykırdı.

Sorular kafasını kurcalarken yüreğinin derinliklerinden gelen acı hissiyle gözlerinden sel gibi yaşlar fışkırmaya başladı. Boynundaki kolyenin kapağını açtı. İçinde babasının fotoğrafı vardı. Fotoğrafa yaş dolu gözlerle baktı ve düşüncelere daldı.

Birini kaybedersin. Acı çekersin. Başına bir şey gelir, geçecek derler. Herşey geçer, bu da geçecek derler. Sana sadece tecrübe kalacak derler. YALAN! Aç gözlerini. İnanma. Geçmez... Geçse önceden hissettiklerim geçerdi. Geçse annemin acısı geçerdi.

Yaşadığı her şey bir iz bırakır insanda. Ne demiş şair " Yarası kadardır insan." Sen yaralarından ibaretsin. Geçmesine geçmez ama bir nebze alışırsın zamanla. Benim de alıştığım ve yine alışacağım gibi... Alıştıkça da nefret edersin kendinden... İlk zamanlar göğsüne kaya gibi oturan şey zamanla biraz daha hafifler ama hep ordadır.

Geri SayımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin