21-Savaştan kaçarken ölen bebeklere ithaf edilmiş özel bölüm...

1K 436 115
                                    


Sarah yine laboratuvarda sabahlamıştı. Sersem gibiydi. Yaşadıklarını unutmak için işine sarılmıştı. Fazlasıyla ağır geliyordu herşey. Ama o çok güçlü bir kadındı. Kendine gelmek için elini yüzünü yıkadı ve aceleyle yeni deneklerden birine doğru yöneldi. Denek titriyordu.

"Eğer vazgeçtiyseniz?" diyordu ki denek panikle cevap verdi:

"Hayır hayır. Lütfen devam edin. Sadece geri geleceğimden emin olmak istedim."

Sarah narkozu hazırlarken gülümsedi:

"Merak etmeyin. Geri geleceksiniz."

Sedyeyi sürükleyerek yan odaya taşıdı. Gerekli malzemeleri hazırladı ve deneyi başlattı. Deneğin dosyasındaki "deneyin başlangıç saati" yazılı bölüme saati not aldı ve kalemi bıraktı. Bir insan daha bu büyülü maceraya adım atmıştı.

"Merhaba. Beni duyuyor musunuz bilmiyorum. Ben minik bir çocuğum. Daha ufacık. Babam bana yeni bir pantolon almıştı. Henüz yaşım küçük. Pek anlamam böyle şeylerden aslında ben. Ama sevindim işte.

"Biz buradan kurtulacağız."

demişti babam.

Ölümden kaçıyoruz. Yaşamak istiyoruz. Ben minik bir bebek. Ben kaçıyorum. Çünkü ben yaşamak istiyorum. İnsanlar neden savaşıyor? Büyükler... Neden birbirlerini öldürüyorlar bunu zaten anlamıyorum. Ama... Ama daha çok anlayamadığım bir şey var. Bebekleri neden öldürüyorlar? Minik bedenleri. Ben minik bir bebeğim. Üç yaşındayım daha. Daha konuşmam bile net değil ki benim. Cümle kuramıyorum bile daha. Çat pat konuşabiliyorum. Ne söyledim de kızdınız bana? Ben ne söyledim, ne yaptım da doğrulttunuz silahın namlusunu benim minik bedenime? Ben size ne yaptım da kaçmak zorunda kaldım efendiler? Ne yaptım? CEVAP VERİN!"

Minik bir beden sahile vurdu bugün. Bırakın ülkeleri, dünyayı, insanlığı. BİR BEBEK DİYORUM LANET OLASICALAR! BEBEK!!! O sadece minik bir bebek. Bir bebek, daha hayatı tanıyamadan hayatının minik avuçlarından çalınmasını hakedecek ne yapmış olabilir?

Keşke... Keşke hepiniz ölseniz. Herkes... Keşke sadece çocuklara kalsa bu dünya. Ve hiç büyümeseler o çocuklar, hep çocuk kalsalar. Sizin karalara boyadığınız dünyayı rengarenk boyasalar. Silahlarınızı, bombalarınızı, lanet olası tanklarınızı eritip oyuncak yapsalar. Doyasıya oynasalar çocuklar. Sizi kahrolası vicdansız mahluklar, siz yok olsanız da o çocuklar doyasıya oyun oynasalar.

Molozlarla oynuyor şimdi çocuklar. Legoları paramparça. Yıkık dökük hayatlar kalmış avuçlarında. Kıyıya vuran minik bir popoda bir de yeni bir kot pantolon...
İkinci kez giymeye fırsat bulamamış çocuk.

"Bir polis amca geziyor etrafımda. Fotoğraflarımı çekiyor. Ne var be amca? Ayı mı oynuyor? Neyi çekiyorsun? Çek çıkarsana beni saplandığım kumdan! Tutsana ellerimi bak minicik. Soğuk amca burası çok soğuk. Dalgalar geldikçe üzerime üşüyorum. Titremeye bile mecali yok artık bu minik bedenin.

Çek çıkar beni burdan. Kurtar. BİZ YAŞAMAK İSTİYORUZ İZİN VERİN! Benim daha yemediğim bir sürü şeker çeşidi var. Hem babam bana neler alacaktı neler savaştan kurtulunca. Ne olur bir şeyler yap amca kurtar beni. Birazcık daha nefes alayım, daha çok ufağım."

Polisin biri gözyaşları içinde kucakladı minik, cansız bedeni. Göğsü sıkışıyordu. Silahını çıkarıp kendi kafasına sıkmak istedi. Bu kadar minik bir beden nasıl bu kadar ağır gelebilirdi vicdanına? Ağırdı. Bu yük öylesine ağırdı ki kaldıramadı. Gözlerinden oluk oluk fışkırırken yaşlar, iki cümle söyleyebildi sadece:

" Çok küçük...Çok hafif ve daha çok küçük..."

Küçüktü evet. Daha bebekti. Büyüyecekti. Aşağılık insanoğlu izin verse o bebek büyüyecekti. Bu dünyada büyüyebilme lüksüne sahip olmayan milyonlarca bebekten biriydi o da işte. Sadece biriydi. Büyüyecekti daha. Daha çok şeker yiyecekti. Sonra,

"Yeter bu kadar karnın ağrıyacak!"

diye azar işitecekti annesinden. Altına işeyecekti sonra, sokakta oyuna dalıp. Top oynayacak, koşarken düşecek, dizlerini yaralayacak ve ağlayacaktı daha. Daha okula gidecekti. Okuyacaktı. Büyüyecekti lan daha! Daha yaşayacaktı lan dahası var mı!

"Ben büyüyemedim. Dünyadaki birçok savaş mağduru bebek gibi, ben de büyüyemeden katledildim. Katledilmekten kaçarken, kendim düştüm ölümün kucağına. Soğuktu. Annemin sıcak kucağından farklıydı bu. Buz gibiydi deniz be abiler, ablalar. Çok soğuktu. İliklerime kadar titredim. Sokaklarda da yaşadım ama ben hiç böylesine üşümemiştim.

Beni unutmayın olur mu? Benim gibileri unutmayın. Unutursanız eğer, benim buz gibi suda boğulduğumu unutup, sıcacık yatağınıza girip, gözlerinizi kapatıp, huzurla uyursanız eğer, ilikleriniz donsun olur mu? İLİKLERİNİZ DONSUN!"

Geri SayımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin